Ataklığı, rahat kullanımı, kolay park özelliği ve yakıt tüketimiyle dikkat çeken bu şehir içi cambazı ile günlük işlerinizi rahatlıkla halledebilirsiniz. Bir ay boyunca bizlerle olan Citroen C1’den ayrılırken zorluk çektiğimizi itiraf etmek istiyorum…
Aslında bana kalırsa İstanbul gibi kalabalık şehirler bu tip otomobillerle dolu olmalı. İtalya ya da Fransa‘ya gittiğinizde insanların tercihlerinin bu yönde olduğunu görüyorsunuz. Çünkü otomobil kültürleri bizden çok daha gelişmiş durumda. Özellikle İtalya‘da gördüğünüz smart fortwo sayısı akıl almaz boyutlarda. Hatta park yerlerine dikey olarak bile giriyorlar. Koca SUV‘larla şehir trafiğini daha da çekilmez hale getirmek tamamen bize özgü bir durum. Galiba filmlerin etkisiyle kendimizi Amerikalı sanıyoruz ama bizim devasa yollarımız ve müstakil evlerimiz yok.
Tutkuyu ve aşkı bir kenara koyarsak, otomobil temel olarak bir ulaşım aracıdır. Günlük işlerinizi onunla halledersiniz. A noktasından B noktasına gitmek için fazla bir detaya ihtiyaç duymazsınız aslında. Yormayacak bir direksiyonu olsun, yeterli havalandırma sağlansın, çok yakıt harcamasın yeter. Bir de müzik varsa tamam işte… Ama Türkiye‘de minik sınıf otomobiller asla popüler olmadı, yakın gelecekte de olacak gibi görünmüyor. Peki, bu tip otomobillerin artıları neler? Öncelikle şehir içinde oldukça kıvraklar, yeterli konforu sunuyorlar ve çok az yakıt tüketiyorlar. Park yeri arama derdini azaltmaları da cabası. Donanımlarına baktığımızda aslında benim yukarıda bahsettiğim kadar mütevazı da değiller. Dokunmatik ekrandan, yol bilgisayarına, klimadan ESP gibi güvenlik elemanlarına kadar oldukça dolular. Kısacası günlük hayatta ihtiyaç duyacağınız her detay onlarda var. Tamam, genel olarak minik sınıf otomobillerin arka koltukları çok geniş olmayabilir ama benim boyum 1.85 cm‘yi geçiyor, ön koltuklarına çok rahat sığıyorum. Baş mesafesi problemi dahi yaşamıyorum. Merak etmeyin bagajları da alışveriş çantalarını alacak kadar geniş. Tüm bu artılara rağmen sokaklarımızda dev yapılı SUV’lar ve crossover’lar dolaşıyor. Bence şehir yaşantısında orta sınıf ve üstü sedanlara bile gerek yokken, insanımızın gösteriş merakı akıl almaz boyutlara ulaşmış durumda. Dergimize bir ay boyunca konuk olan Citroen C1‘in en büyük müşterisi bendim. Çok daha lüks ve üst sınıf birçok araç test için gelip gitse de açıkça sürekli C1‘i kullanmak istiyordum. Çünkü işimi en iyi o görüyordu.
İlginizi çekebilir
PSA ve Toyota’nın ortaklığı ile 2005 yılından beri üretilen Citroen C1; Peugeot 107 ve Toyota Aygo ile hemen hemen aynı, farkları logolar ve ufak tasarım detayları oluşturuyor. Fakat kabine geçtiğinizde ortaklığın Japon tarafına daha fazla kaydığını görüyorsunuz. Göstergelerden sinyal kollarına kadar tüm detayların Toyota tarafından sağlandığını fark etmek zor değil. Tabii bunu bir dezavantaj olarak ön plana çıkartmıyoruz.
Geçtiğimiz yıl ikinci jenerasyonuna kavuşan C1, artık daha sevimli ve modern. Beş kapılı yapısıyla tam bir şehir içi cambazı olan otomobilin kabini de beklediğinizden geniş. Uzun boylu sürücüler bile ön koltuklarda rahatsız olmuyor. Arka koltuklar da beklendiği kadar dar değil. Tabii bu beş yetişkin çok rahat uzun yol yaparsınız anlamında değil ama şehir içindeki mesafelerde arka koltukta oturmak da problem oluşturmuyor. Citroen C1, modern hayatın gerekliliklerine de ayak uydurmuş. Shine donanım seviyesinden itibaren sunulan 7 inçlik dokunmatik ekran vasıtasıyla birçok işlevi gerçekleştirebiliyorsunuz. Hatta geri görüş kamerası bile var. Bence artık akıllı telefonlarınızı otomobile bağlamak bir lüks değil ihtiyaç. Bluetooth sayesinde eller serbest telefon görüşmeleri yapabildiğiniz gibi telefonunuzdaki müzik listelerini de C1‘e aktarabiliyorsunuz. USB ile
telefonunuzu otomobile bağlamak mümkün. Hatta telefonu bu sayede şarj etmek bile günümüz dünyasında ihtiyaçtan öte bir hal aldı.
C1 gürültülü bir otomobil değil ama üç silindirli motorunun keyifli sesi kabine yansıyor. Hatta bu ses sportif bile sayılabilir, bazen gaza daha fazla basma ihtiyacı duyuyorsunuz ama sonra tüketim aklınıza geliyor ve motoru asıl üretiliş amacına hizmet etsin diye rahat bırakıyorsunuz. 196 lt‘lik bagaj hacmi elbette mütevazı ama günlük işlerinizi halletmek için yeterli. Ayrıca arka koltukları yatırarak 780 lt‘ye kadar ulaşıyor. Kimse kendini kandırmasın, günlük koşuşturma içinde genellikle otomobilde tek başımıza oluyoruz ve öyle devasa bagaj hacimlerine falan ihtiyaç duymuyoruz. Hafta sonu da C1‘le çocuklarınızı gezdirmenize engel olan ne olabilir? Tamam bir bebek arabası bagaja sığmaz ama çocuğunuz var diye her yere bavullarla mı gidiyorsunuz?
Citroen C1‘in 998 cc’lik üç silindirli motoru 68 HP gücünde ve beklentilerinizi aşıyor. Torku sadece 95.5 Nm. Kâğıt üstünde çok zayıf değil mi? Ama gövde 860 kg ve böylece tatmin edici serilikte bir araç ortaya çıkıyor. 5 ileri otomatikleştirilmiş şanzımanla eşleşen motor, üstüne düşeni başarıyla yerine getiriyor. Yakıt tüketimi mi? O da ne? Benzinli olması sizi korkutmasın, fabrika verisi 4.2 lt/100 km. Üstelik bu değer broşürlerde kalmıyor. Kendi adıma C1‘i kullandığım süre boyunca 6.0 lt/100 km‘lik ortalama değerin hep altında kaldım. Yol tutuşu da yeterince güvenilir olan Citroen C1, ideal bir şehir otomobili olduğunu kesinlikle ispatladı.
Sonuç
Haylaz ufaklık
Shine donanımla birlikte satın alabildiğiniz beş ileri otomatikleştirilmiş manuel şanzıman şehir içinde hayatı çok kolaylaştırıyor. Bazen bocalasa ve vites değişikliklerinde yığılma yapsa da artıları çok daha fazla. Kısaca, Citroen C1’in tüm özellikleriyle kalbimizi çaldığını söyleyebiliriz? Eski bir reklamda olduğu gibi büyüklere ne kaldı? Şehir içinde hiç!
Yazı: Mert Yılmaz
Fotoğraf: Savaş Yılmaz
Son yorumlar