Volvo, yeni S90 ile sınıfının üst noktalarını hedefliyor. Peki, buranın ağır toplarından E-Serisi’nin önüne geçebilecek kadar yeterli mi?
Volvo büyük hedefleri olan bir marka… Yakın döneme kadar Ford çatısı altında her geçen gün kendini geliştirerek yoluna devam ederken, Çinli Geely’ye satılmasıyla birlikte yeniden doğma sürecine girdi.
Bu sürecin ilk meyvesi, 2015 yılında tanıştığımız XC90 oldu. Volvo’nun değişimindeki en belirgin kanıt olan bu güzel SUV’un ardından benzer bir değişimle karşımıza çıkan S90 bakalım sınıfının en güçlü rakiplerinden biri olan Mercedes E-Serisi karşısında neler yapacak?
Bu sınıfta geçtiğimiz aylarda bir karşılaştırma yapmıştık. BMW 5-Serisi, (G30 kasa kodlu yeni nesli merakla bekliyoruz) Jaguar XF ve Mercedes E-Serisi’nin yer aldığı bu üçlüden E-Serisi hemen he yönüyle açık ara birinci çıkmıştı.
Önceki yıllarda bu rekabet içine katılan S90’ın halefi S80, bir şekilde grubun gerisinde kalıyordu. Kötü bir otomobil asla değildi. Fakat ne konfor ne de dinamik özellikleri onu ne yazık ki premium rakiplerinin önüne geçirmeye yetmiyordu.
S90’ın eli bugün çok güçlü. Özellikle tasarım anlamında Thor’un Çekici felsefesiyle yaratılan yepyeni Volvo’lar içinde S90 farklı bir noktada. LED farları, belirgin ön ızgarası ve zarif çizgileri onu rakiplerinden ayrı tutmayı başarıyor. E-Serisi’nin C-Serisi ve S-Serisi’ne benzerliğiyle ilgili birçok eleştiri yapıldı. Ben bu eleştirilere katılmayan biri olarak, E-Serisi’nin çok şık bir gövdeye sahip olduğunu düşünüyorum. S90’nın sert hatlarına karşı, yumuşak denebilecek tasarım detayları markanın kalite ve lüks algısını vurguluyor.
İlginizi çekebilir
İç mekâna baktığımızda ise hem S90 hem de E-Serisi, sınıfının en iyileri arasında yer alıyor. Volvo, akıcı çizgilerle tasarlanmış minimalist bir kabine sahip. Modern bir hava yaratmak adına oldukça sade. Mercedes, stil olarak çok yeni değil fakat kalite hissi oldukça yüksek, ayrıca yüksek teknolojiye sahip dokunuşlarla dolu.
Volvo’nun bilgi ve eğlence ekranı Sensus, son derece kolay kullanımı ve sezgisel yapısıyla hemen adapte olabilmenizi sağlarken, Mercedes E-Serisi’ndeki Comand Online’a alışmanız zaman alıyor. Mercedes’te kullanılan merkezi LCD ekran ve isteğe bağlı olarak sunulan ikinci ekranla birlikte karşınızda yüksek çözünürlüklü 31.2 cm’lik bir ekran daha yer alıyor. Bu geniş ekranlar sayesinde araçla ilgili birçok parametreyi ve navigasyonu tamamen buradan kontrol edebiliyorsunuz ki, bu gerçekten de etkileyici bir deneyim…
Biraz da ölçülere göz atalım: Volvo S90, Mercedes E-Serisi karşısında daha büyük verilere sahip olsa da, E-Serisi özellikle arka koltuklarda kendinizi daha rahat hissetmenize neden oluyor. Buna Volvo’nun 500 lt’lik bagaj hacmine karşı fazladan sunduğu 40 lt’lik yükleme alanını da eklersek Mercedes, fonksiyonelliğini koruyor.
Sürüş özelliklerine baktığımızda ise Volvo geleneksel olarak, eğlenceli olmasa bile rahat bir sürüş ve doğrusal kullanım odaklı bir otomobil. Fakat XC90’la başlayan değişimin bir ürünü olarak artık çok daha hisli ve duyarlı bir direksiyonu var. Kabin son derece sessiz ve oldukça yüksek hızlarda dahi bu sessizliği korumayı başarıyor. Lastik sesi ile motor sesi çok iyi bir şekilde izole edilmiş ve bu otomobil benim bu güne kadar kullandığım en iyi Volvo diyebilirim. Mercedes’te de tabii ki bu durum hiç farklı değil. Fakat onun hissettirdiği başka bir şey daha var. O da “bulutların üzerindeki his…” Otomobilin içinde öylesine rahat ve huzurlusunuz ki, sanki hayat dışarıda akıp gidiyor ve siz içerde çalan hafif bir klasik müzik eşliğinde o anı yaşıyorsunuz. Evet şu anda nabızlar 65-75 bpm civarında…
Şimdi bunu biraz artıralım. Çünkü iki otomobilin de dinamik yönlerini görme vakti. İşe yine Volvo ile başlıyoruz. S90’nın konsolunun hemen ortasında şık bir düğme var ve buradan sürüş modlarını ayarlayabiliyorsunuz. Ben genel olarak bu otomobili dynamic modunda kullandım. Çünkü otomobil eco ya da comfort modlarında fazla konforlu ve ben bu denli bir yumuşaklıktan pek hoşlanmıyorum. Volvo S90’nın E-Serisi’nden en önemli farkı, ülkemize tek seçenekle ithal edilen dört tekerlekten çekişli bir yapıya sahip olması. Kaputunun altında 2.0 lt’lik turbo dizel bir ünite var ve 235 HP gücünde. Sekiz kademeli şanzımanın eşlik ettiği bu motor son derece canlı ve istekli tepkiler ortaya koymayı başarıyor.
Mercedes de benzer sürüş özellikleriyle karşımıza çıkarken, comfort modunda dahi S90’a oranla çok daha sportif tepkiler ortaya koymayı başarıyor. Sürüş modunu sport’a çevirdiğimizde ise Volvo’nun dört tekerlekten çekişine karşı çok daha dinamik ve eğlenceli bir sürüş ortaya koymayı başarıyor. S90’nın gelişen direksiyonuna karşı tepkileri çok daha hisli ve size ne yapmanız gerektiği konusunda güzel dönüşler sağlıyor. Evet motoru S90’nın ani tepkiler veren 480 Nm tork sunan ünitesi karşısında çok fazla durmayı başaramasa da daha sessiz, daha çevreci ve özellikle de daha ekonomik.
Güvenlik konusunda kendini ispatlamış olan Volvo’nun efsanevi odak noktası, büyük hayvan tespit sistemi de dahil olmak üzere, kazaları önlemeye yardımcı olmak için S90’daki sürücü yardım sistemleri… Bu sisteme dahil olan erken uyarı mekanizması artık çok daha hassas bir şekilde çalışıyor.
Tüm bu sistemlere ek olarak Mercedes’te yer verilen ‘drive pilot’ ile yarı otonom sürüş özelliği, direksiyon desteği ve pre-safe frenleme sistemi sayesinde bu deneyimi yaşamanıza olanak sağlıyor.
Peki, gün sonunda başta sorduğumuz sorunun cevabını bulabildik mi? Büyük ölçüde evet…
Volvo, S90 ile marka algısını ve teknolojisini bambaşka bir boyuta getirmiş. S90, artık premium rakipleriyle baş edecek kadar etkili özelliklere sahip ve bunu önümüzdeki yıllarda daha da geliştireceğe benziyor. Fakat ne yazık ki halen Mercedes’in saltanatını bozacak kadar etkili değil. Evet, satın almak pahalı ve seçenekler ucuz değil. Fakat Alman marka sunduğu kalite, stil ve teknolojilerle bunu kullanıcılara kabul ettirmeyi başarıyor.
Sonuç :
Peki BMW gelince?
BMW’nin bu sınıftaki oyuncusu 5-Serisi önümüzdeki aylarda ülkemizde satışa sunulacak. Çok uzun bir aradan sonra tamamen yenilenen 5-Serisi’yle ilgili özellikle konfor ve teknolojisiyle ilgili olumlu eleştiriler yapılıyor. Dinamik sürüş konusunda her zaman farklı olmayı başaran BMW’nin yine bu bağlamda benzer bir durum ortaya koyacağından yana şüphem yok. Fakat kendini fazlasıyla geliştirmiş olan Mercedes E-Serisi karşısında durabilecek mi? Onu önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Yazı : Ahmet Armağan
Fotoğraf : Alp Emre Göksel
Son yorumlar