San Francisco’da statik lansmanı yapılan Audi e-tron, Pikes Peak’ten aşağıya doğru inse muhteşem bir şarj performansı gösterirdi. Namibya’da ise tanıtımı yapıldı. Her zamanki gibi quattro çok iyi çalışıyor.
Namibya çölünün ortasında 2.5 km’ye 2 km’lik bir alanı kaplayan göl tabanı. Genellikle su bulunmuyor, yani kuru. Yoğun yağış olan günlerde biraz su birikse de tuzlu, çünkü buharlaşan su ardında tuz kütleleri bırakıyor.
Dolayısıyla bu düz zemin daha çok planör iniş-kalkışları için kullanıyor. Ancak konumuz bu değil. Biz oraya dört tekerlekten çekişli bir SUV test etmeye gittik. Göl tabanının bir köşesinde oldukça hızlı bol virajlı bir yol tutuş parkuru oluşturulmuş durumda. Audi uzmanları bu parkurda yapılacakları anlatıyor.
İlginizi çekebilir
Doğal olarak yeni Audi e-tron dört tekerlekten çekiş sistemi quattro ile yollara çıkıyor, hem de bugüne kadar Audi’de sunulmayan bir dört tekerlekten çekiş sistemiyle: Her bir aksta bir adet olmak üzere iki adet elektromotorlu bir dört tekerlekten çekiş sistemi. Bu iki elektromotor arasında işbirliği yeni elektrikli SUV’a asfalt yollar dışında da konvansiyonel bir quattro siteme eşdeğer bir performans ve yol tutuş sağlamayı hedefliyor.
Aslında e-tron modelinin kamuflajlı olmayan fotoğrafları yayınlandı, ama yine de test araçları kamuflajla kapatılmış durumda. Kabul etmek gerekir ki, bu kamuflajlı hali havalı da duruyor. Audi e-tron’un iç mekanı ile ilgili özel bir anlatıma veya alışma süresine gerek kalmıyor, çünkü iç mekan tasarımı büyük oranda ailenin diğer üyeleriyle benzeşiyor.
Havalı süspansiyon standart
Drive-Select menüsü altı farklı sürüş modu kullanıma sunuyor. bunlar içerisinde en önemli olan listenin en üst sırasında yer alıyor. Adı ise off-road. Sistem bu modda aracın yerden yüksekliği 50 mm kadar arttırıyor ve ESC, elektrik kilitler ile gaz pedalının tepkimelerini arazi sürüşü için optimize ediyor. Ön yolcu koltuğunda oturan mühendis Stefan Lehner stabilite kontrol sistemini ilk birkaç tur, yani araca alışıncaya kadar açık bırakmayı öneriyor.
Ön ve arka aksta birer adet olmak üzere iki adet elektromotor e-tron’u harekete geçirme görevini üstleniyor. Sistem toplam 408 HP, yani 300 kW güç üretiyor. İlk sol viraj insanın tahmin edebileceğinden çok daha hızlı yaklaşıyor: Frene bas, direksiyonu kır ve tekrar gaza bas. Audi e-tron belli belirsiz bir esneme sergiliyor, arka kısmıyla hafif bir tepki veriyor ve olanca gücüyle düzlükte tekrar hızlanmaya devam ediyor. Üzerinde sürüş yaptığımız kumlu zemin kuru kar ile aşağı yukarı aynı tutuş özellikleri sunuyor. Açık söylemek gerekirse Audi’nin vermiş olduğu tepkilerden bunu anlamak pek olası değil, sanki kuru asfalt üzerinde ilerliyormuş gibi hissettiriyor.
Sistem tutuşu zayıf olan zemine rağmen belli belirsiz bir önden kayma eğilimi gösterse de son derece kontrollü bir sürüş sunuyor. Bu noktada ön ve arka akstaki elektromotorların birbirileriyle uyumu kadar elektronik kilitlerin fren müdahalelerinin de payı büyük. Elektronik sistem tork dağılımını ön ile arka aks arasında ışık hızıyla ayarlıyor. Yürüyen aksam ve çekiş sistemlerinin kusursuz işbirliği çok daha fazlasını sağlıyor.
Örneğin sistem olası bir önden kayma eğilimini çok erken algılıyor ve viraj içerisindeki lastiğin dönüş momentini frenleyerek azaltıyor. Böylece viraj dışındaki lastiğe daha fazla tork iletiliyor. Bütün bu süreç içerisinde viraj dışında tekerlek Audi’nin burnunu viraj içine doğru itmeye başlıyor ve Audi e-tron son derece stabil ve kıvrak bir şekilde virajı alabiliyor.
Sistem güven duygusunu arttırdığından vakit kaybetmeden elektronik stabilite programını devre dışı bırakıyorum. Bu, Audi e-tron’u özel kılan bir başka özellik. Audi e-tron elektronik stabilite programı gerçekten devre dışı bırakılabilen ilk elektrikli otomobil.
Ayna yerine kamera gözleri
Kapalı olan elektronik stabilite programı ile, ancak yine bir önceki turdaki sürüş modunda tekrar o sol viraja giriyorum: Frene bas, direksiyonu kır ve viraj çıkışında gaza basarak hızlan. Audi e-tron yine belli belirsiz bir esneme sergiliyor. Bu sefer esnemenin dozu artıyor. Arka kısımdaki tepki daha da belirginleşiyor, hatta arka kısım kopuyor, ama kesinlikle kontrolsüz değil, gayet kontrollü. Gaz pedalıyla oynayarak ve direksiyon kontrası ile araca hakim olabiliyorum. Sürücü yanlış bir şey yapmazsa, araç alıp başını gitmiyor. Kayarak bir sonraki viraja doğru ilerliyorum. Arkamda kocaman bir toz bulutu.
Birkaç eğlence dolu turun ardından bize ayrılan sürenin sonu da geliyor. Zaten gün batmaya başlıyor. Gerçekten de eğlenceli bir deneyimdi. Birkaç turun ardından gösterge 300 km menzil gösteriyor. Araç zemininde gizlenen 432 adet hücre 12 batarya modülü olarak bir araya getirilmiş durumda ve aracı gerekli olan enerji ile besliyorlar.
Ardından bu bölgeden ayrılarak Savana’da bir gezintiye çıkıyoruz. Zürafalar, antiloplar falan filan. Hepsi de yerinde, evinde ve oraya ait. Aslında oraya ait olmayan tek şey Audi e-tron ve biziz. Audi e-tron bu zorlu arazi şartlarında da tüm hünerini gösteriyor ve kesinlikle bizleri güvenle hedefe götürmesini biliyor. Yürüyen aksam engelleri aşma noktasında gerekli olan esnekliği sunuyor. Havalı süspansiyon ise yol bozukluklarını büyük bir özgüvenle ütüleyerek son derece konforlu bir sürüş sunabiliyor. Sadece üstün arazi yetenekleriyle beğeni toplamakla kalmayan Audi e-tron geniş bir yaşama alanı ve büyük bir bagajla sürücü ve beraberindeki yolcuları şımartıyor. Ön koltuklarla sınırlı olmayan geniş yaşama alanı arka koltuk yolcularını da rahat ettirecek cömertliği sunuyor.
Yazı: Heinrich Lingner
Fotoğraflar: Tobias Sagmeister
Son yorumlar