-Kullandığımız otomobillerin altyapısının pek çok noktasında Bosch’un imzası var. Bosch’un sadece kaputun altındaki teknolojilere yatırımı dışında ne gibi konularda yatırımları var?
Bosch olarak, otomobilin birçok noktasında teknoloji ve hizmet sağlıyoruz. Biz bir sistem tedarikçisiyiz ve sağladığımız teknolojiler fren ve enjeksiyon sistemlerinden çok daha fazlasını kapsıyor. Ağa bağlı otomobiller, farklı ulaşım yöntemleri ve altyapıya yönelik çözümler başta olmak üzere bir bütün olarak mobilite için sistemler üretiyoruz. Aynı zamanda bu önemli değişim nedeniyle sektörümüzün adını Otomotiv Teknolojisi yerine Mobilite Çözümleri olarak konumlandırmaya karar verdik. Bu yeni isim aslında her şeyi anlatıyor.
İlginizi çekebilir
Bosch, bugün akıllı cihazlar, yazılım platformları, servisler ve ayrıca uygulamalar olmak üzere Nesnelerin İnterneti’nin (IoT) üç seviyesinin tamamında faaliyet gösteren tek şirket konumunda bulunuyor. Eksiksiz çözümler oluşturmak için araç içi bileşenleri, sistemleri ve alt sistemleri birbirine bağlarken, diğer yandan da aracı, araç dışı IT sistemlerine ve hizmetlerine de bağlıyoruz.
Bosch Grubu, şehir içi ulaşım için tamamen yeni çözümler geliştiriyor. Nesnelerin interneti (IoT) ile bir yandan da yeni iş fırsatları yaratmaya devam ediyoruz. Mikromekanik sensörler aracılığıyla nesnelerden veri toplayarak ve ardından akıllı yazılımların yardımıyla bu verilere dayanan servisler oluşturan teknolojiler üzerinde çalışıyoruz.
Bosch bugün, otomotiv ve tüketici elektroniklerine yönelik mikromekanik sensörlerin dünyadaki en büyük üreticisi konumunda… 2014’te 1,3 milyar adet sensör üreten Bosch, 2015’te 1,6 milyar adet sensör üretmeyi planlıyor. Sensör konusunda inovasyonlarımız devam ediyor. Sadece ağa bağlı araçlar elektrifikasyonun sunmakta olduğu potansiyelden tam olarak faydalanabilir. Bosch’un bu yöndeki çalışmaları devam ediyor. Buna bir örnek de, gelecekte şantiye alanları, trafik sıkışıklıkları ve kazalar hakkında gerçek zamanlı temel trafik bilgilerini sağlayacak bir Bosch teknolojisi olan ağa bağlı elektronik ufuk çözümünü gösterebilirim. Bu çözüm, son derece doğru verilerin dur-kalk seyri gibi mevcut fonksiyonları iyileştirmek üzere kullanılacak olmasından dolayı içten yanmalı motorlar ve elektrikli güç aktarma organları için aynı şekilde son derece faydalı olacak.
Ayrıca, elektrikli otomobiller için üretimi beş yıl gibi kısa bir süre içerisinde başlayacak olan yeni bir batarya teknolojisini görücüye çıkartıyoruz. Hedefimiz, 2020 yılı itibarıyla batarya maliyetlerini yarıya indirmek… O zamana kadar, 2013 yılının neredeyse on katı olmak üzere dünyanın dört bir yanında yaklaşık üç milyon şarj noktası kurulmuş olacak. Bu, pazara önümüzdeki on yıl içerisinde büyüme için yeterli bir alan sağlıyor.
2025 yılı itibarıyla tüm yeni araçların yüzde 15-20’si elektrikli güç aktarım organlarına sahip olacak. Bu aynı zamanda, önümüzdeki on yıl içerisinde içten yanmalı motorun etkin mobilite için bir dayanak olarak kalmaya devam edeceği anlamına da geliyor.
Otomotivdeki bir diğer iş alanımız ise hızlı bir şekilde büyüyen sürücü destek sistemleri pazarı aracılığıyla ‘otonom sürüş’… Bosch’un bu pazardaki satışları, her yıl üçte bir oranında artış gösteriyor. Radar ve video sensörleri satışlarımız, 2014 yılında olduğu gibi 2015 yılında bir kez daha iki kat arttı. Radar sensörlerinde dünya lideriyiz. Geçtiğimiz yıl ilk kez tamamı sürücü destek sistemleri için olmak üzere 50 milyondan fazla sensör sattık. Ancak gelişme burada son bulmuyor; bu sene, uzaktan kontrol ile park etme, trafik sıkışıklıkları, kaçış manevrası ve karşı yönden gelen trafiğe doğru hatalı dönüşü engelleyen bir dizi yeni sürücü destek sistemlerinin üretimine başlıyoruz. 2020 yılı itibarıyla otobanlarda otonom sürüş için bir otoyol pilotu üretmek istiyoruz. Bosch’ta yaklaşık 2000 geliştirme mühendisi bu fonksiyonlar üzerine çalışıyor, bu 2 yıl öncesine göre 700 kişilik bir artış demek. ZF Lenksysteme’i satın almamız, beklentilerimizi bir kez daha arttırdı. Bosch teknolojisi, geleceğin otomobillerin sadece bağımsız bir şekilde hızlanmasını veya fren yapmasını değil, aynı zamanda direksiyonu kumanda etmesini de sağlayacak.
Son olarak ağa bağlı sürüş, daha şimdiden pilot projesi aşamasının ötesinde bir ilerleme kaydetti. 2014 sonu itibarıyla ECU verilerinin ve sürüş profillerinin toplanması ve iletilmesi ve ardından önleyici bakım için randevu oluşturulması veya daha az yakıtın nasıl kullanılabileceği ile ilgili ipuçları için bunların kullanılmasıyla Bosch, sadece bu işlevler için yaklaşık 200.000 aracı birbirine bağladı. Bu şekilde, kiralama ve sigorta şirketlerinin araç filolarını yönetmesine yardımcı oluyoruz ve ayrıca kendi mobilite portalımız Drivelog üzerinden sürücülere destekleyici hizmetler sunuyoruz. Buna ek olarak, şehir içi ulaşım için tamamen yeni çözümler geliştiriyoruz. Başlangıç noktalarından bir tanesi, ESP gibi sistemlerde kullanmakta olduğumuz mikromekanik sensörler. Bunları web tabanlı hale getiriyoruz ve park yerlerine göze çarpmayacak şekilde yerleştiriyoruz.
Otomotiv teknolojileri sektöründe faaliyet gösteren Otomotiv Yedek Parça iş birimimizle ürün tedariği, sevkiyatı, otomotiv yedek parça pazarlama ve satışı, servis konseptleri yönetimi ve geliştirilmesi, satış sonrası teknik destek alanındaki faaliyetleri ile Bosch ürünlerinin geliştirilmesini sağlıyor. “Otomotiv Servis Çözümleri” çalışmaları dahilinde, araç bakım ve onarım servisleri için test teknolojisi, arıza tespiti yazılımı, servis eğitimi ve bilgi hizmetleri sunuyoruz.
– Otonom sürüşün, karayolu trafiğini daha etkin ve güvenli hale getireceği iddia ediliyor. Bunun karşı tezini sunanlarda oldukça fazla… Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
Otonom sürüş, bugün meydana gelen on kazadan dokuzunun ana nedeni olan insan hatalarını ortadan kaldırıyor. Sürücü destek sistemleri, dur-kalk giden trafikte sürücüyü rahatlatıyor, bir başka değişle sürüşün hiç eğlenceli olmadığı trafikte sürücülerin üzerindeki yükü alıyor. Ve otomatik pilotlu otomobil ise tamamen yeni bir sürüş deneyimi sunuyor, adeta hareket halindeyken eviniz haline geliyor.
Kısmi otonom sürüşten yüksek derecede otonom sürüşe geçiş, hem teknolojik hem de yasal açıdan büyük bir adım olacak. Sürücü, yolcu olacak. Bu da köklü değişikliklerin meydana geleceği anlamına geliyor. Araç mimarisi bir yana, sürücülerin ve araçların birbirleriyle iletişime geçme yollarında önemli değişimler görüyoruz. Yüksek derecede otonom araçlar da bir sunucuya bağlı olacak. Sadece derin sistem uzmanlığına sahip olan üreticiler ve tedarikçiler bu alanda ilerleme kaydetmede başarılı olacak. Bosch olarak, bu alandaki tüm çalışmalarımızın başlıca sebebi de kara yolu trafiğini daha etkin ve daha güvenli bir hale getirmek ve kazaların önlenmesine yardımcı olmaktır.
-Otonom sürüşün tam olarak hayatımıza girmesi için daha ne kadarlık bir zaman ihtiyacımız var?
Otonom sürüşün teşkil ettiği önemli teknik zorlukların büyük bir kısmı, önümüzdeki on yılın sonu itibarıyla çözülmüş olacak. Bosch teknolojisini kullanan araçlar 2020 yılı itibarıyla otobana giriş ve çıkış arasındaki tüm yolu kendileri gidebilecekler.
Ancak durum, yasal çerçevenin, teknolojik gelişmelerin hızına yetişmesine de bağlı… Bugün, sürücülerin her zaman için araçlarının kontrolünü sağlamaları gerektiğini belirten 1968 tarihli Viyana Karayolu Trafik Sözleşmesi ile getirilen bir yasal kısıtlama var. Bir başka ifadeyle, yüksek derecede otonom sürüşe şu anda izin verilmiyor. Yine de Almanya’yı ve diğer pek çok ülkeyi bağlayan yönetmeliklerde yakın zamanda değişikliklerin meydana gelebileceği yönünde işaretler var. Bu senaryolardan bir tanesi, sürücünün istediği zaman engel olabildiği veya devre dışı bırakabildiği sürece otonom sürüşe izin verilmesini içerebilir.
-Bosch’un Google’a da elektrikli motor ve güç elektroniği gibi konularda işbirliği yaptığı biliniyor. Bosch’un böyle önemli markalarla işbirliğinin etkisini siz nasıl görüyorsunuz?
Bosch açısından Google, oldukça değerli bir müşteridir. Bu son derece hızlı geliştirme ortamında otomotiv teknolojisindeki uzmanlığımızı kullanma fırsatını memnuniyetle karşıladık. Google’ın otonom sürüşün geleceği konusundaki inancını paylaşıyoruz ve Sürücüsüz Araç projesi için elektrikli motor ve güç elektroniği başta olmak üzere elektrikli güç aktarım sisteminin önemli parçalarını ve ayrıca uzun menzilli radar sensörlerini sağlamaktan mutluluk duyuyoruz.
Elektrikli motorlar ve güç elektroniği, sürücü destek sistemleri ve sensörleri konusundaki sistem uzmanlığımızın kullanılmasından dolayı Bosch, bağımsız bir araç geliştirme hedefinde Google’ı desteklemek üzere üretimi onaylanmış ürünleri sağlamaktan memnun olmaktadır.
Google’ın ana hedefinin, insan veya insan müdahalesi bulunmadan güvenli bir şekilde çalışabilecek bir araç tasarlamak olduğunu biliyoruz. Güvenlik, herkesin ilk sıradaki düşüncesi ve bu aracı tasarlarken, bizlerin de düşüncesinin merkezinde yer aldı. Bosch olarak, otonom sürüşün aracı her açıdan etkilediğine ve güvenliği, yakıt etkinliğini ve mobilite konforunu arttıracağına inanıyoruz. Elektrikli motorlar ve güç elektroniği, sürücü destek sistemleri ve sensörleri konusundaki sistem uzmanlığımız, otonom sürüşün gerçeğe dönüştürülmesine yardımcı olacak.
-Porsche ile olan hibrit teknolojisi işbirliğinizi anlatabilir misiniz?
Porsche’nin yenilikçi sürüş sistemi konusunda güvendiği tedarikçiler arasında yer alıyoruz. Porsche ile işbirliğimizi içten yanmalı motorlar ve elektrikli motorun kombinasyonuyla birlikte sunduk. Bu işbirliği, Boxberg test pistinde gerçekleştirilen 62. Uluslararası Otomotiv Basın Açıklamasında Porsche hibrit araçlar tarafından etkileyici bir şekilde sergilendi.
Bilindiği üzere, 918 Spyder, Panamera S E-Hybrid ve Cayenne S E-Hybrid ile Porsche, dünyada üç adet plug-in hibrit model sunan ilk otomobil üreticisi oldu. Porsche Cayenne ve Panamera’nın plug-in hibrit modellerinde Bosch’un IMG-300 elektrikli motoru ek bir elektrik tahriki sağlıyor. 310 Nm’ye kadar ek bir güç sunuyor ve ek gücün 70 kW’sini (95 hp) karşılıyor.
Elektrikli motor ve batarya arasındaki merkezi arayüz, Bosch tarafından üretilen INVCON 2.3 modülüdür. Güç elektroniği, sistemin bataryada enerji olarak depolanan direkt akımı elektrikli motor için üç fazlı alternatif akıma dönüştürmesi ve bunun tam tersinin de sağlanması nedeniyle elektrik güç aktarma organlarının kontrol merkezidir. Çekme bataryası, elektriği güç aktarma organlarında depolar. Ev tipi bir normal prizde dört saatten daha az sürede tamamen şarj edilme özelliği ile Panamera S E-Hybrid’de 9,4 kilovat saat ve Cayenne S E-Hybrid’de de 10,8 kilovat saatlik enerji kapasitesine sahip prizmatik hücrelerden oluşmaktadır. Yüksek akımlı güç kaynağı kullanıldığında, şarj süresi neredeyse yarı yarıya azaltılarak iki saate düşmektedir.
-Mobilite sistemleri gün geçtikçe daha önemli hale geliyor. Bosch’un bu konuda gelecekte hayata geçireceği çözümler ne olacak?
Mobilite sistemleri her geçen yıl daha büyük önem kazanıyor. 2025 yılı itibarıyla tüm yeni araçların yüzde 15’i elektrikli güç aktarma organlarına sahip olacak. Bu aynı zamanda, önümüzdeki on yıl içerisinde içten yanmalı motorun etkin mobilite için bir dayanak olarak kalmaya devam edeceği anlamına da geliyor. Özellikle dizel motorlarda yakıt tüketimini yüzde 10 daha düşürebileceğimizden ve benzinli motorlarda ise en fazla yüzde 20 düşürebileceğimizden emin olduğumuzdan, bu dayanağı geliştirmeye devam edeceğiz. Ve elektrikli motorlarla birleştirildiğinde, içten yanmalı motor verimliliğinin tepe noktasına ulaşacak. Özellikle güç aktarma organlarının bu hibridizasyonu söz konusu olduğunda, Bosch’un geniş bir uzmanlığı var ve bu uzmanlık, pek çok çözümün ortaya çıkmasını sağlıyor. On adedi premium plug-in hibrit araçlar için olmak üzere, sürüşü elektriklendirmek için 30 projeyi daha şimdiden tamamladık. Orta ölçekli segmentte, ekonomik bir giriş seviyesi hibrit üzerinde çalışıyoruz; burada, büyük ölçekli üretim hacmi için proje almış durumdayız.
Bosch, alternatif güç aktarma sistemini bir başarı hikayesine dönüştürme konusunda deneyime sahiptir. Dizelde bunu yaptık, şimdi de elektrikli güç aktarma organlarında da bunu başarmak istiyoruz.
-Fosil yakıtların azalıyor olması alternatif yakıtları öne çıkarıyor. Sizce de gelecek elektrikli otomobillerde mi?
Daha öncede belirttiğim gibi, Bosch olarak 2025 yılında dünya genelinde üretilmiş olan yeni araçların yaklaşık yüzde 15’inin en az bir hibrit güç aktarma organına sahip olmasını bekliyoruz. Bu oran Avrupa’da ise yeni otomobillerin üçte birinden fazlasına denk geliyor. 2025’li yıllarda toplam araç üretimdeki artışı göz önünde bulundurursak ve üretilen yeni araçların %85’inin halen içten yanmalı motora sahip araçlar olduğunu düşünürsek içten yanmalı motorlar bir sonraki on yıl boyunca önemli bir role sahip olmaya devam edecek. Bununla birlikte Elektrifikasyon, içten yanmalı motorları yeni bir noktaya taşıyacak. Araçlar daha temiz olacak ve ek olarak elektrikli güç aktarma organları, sürüş keyfini arttıracak.
-Toyota’nın hidrojen yakıtlı otomobili Mirai Avrupa’da da satılmaya başlandı. Hidrojen teknoloji hakkında ne düşünüyorsunuz?
Geleceğe dair vizyonumuz, otomotiv yakıt hücresinin bir enerji dönüştürücü olarak kullanılmasını da kapsıyor. Kirletici madde içermeyen otomobil sürüşüne yönelik nihai hedefimize en fazla yaklaşabildiğimiz nokta, yakıt olarak yenilenebilir bir şekilde üretilen hidrojenin ve elektrikli sürüş için elektrikli motorun kullanımı olabilir. Bununla birlikte mühendislerimiz, söz konusu bir hidrojen ekonomisi sağlanması, yakıt hücrelerinin ömrünün uzatılması ve hidrojenin depolanması olduğunda, üstesinden gelinmesi gereken hala çok sayıda teknolojik engel bulunduğunu düşünüyor. Bu nedenle önümüzdeki 20 yıl boyunca yakıt hücreleri, bazı küçük pazar nişleri içerisinde içten yanmalı motorun pek çok farklı versiyonunun yerini alabilecek. Mühendislerimiz bu konu üzerinde çalışıyor ve daha şimdiden prototip yakıt hücreli araçlar için parçalar üretiyor.
Röportaj : Özerk Ihlamur
Son yorumlar