Ben küçük yaşlardayken ağabeyim Mert Yılmaz’la beraber otomobil markalarını aramızda ülkelere göre bölüşmüştük. Mert Fransız ve Amerikan otomobillerini almıştı. Ben ise İtalyan ve Alman markalarını. Bu ülkeler ile sanki markalar bu olayın farkındaymış gibi rekabet ederdik. Mesela BMW yeni bir otomobil çıkardığı zaman ben hemen bu modelin iyi olduğu özellikleri sayar, Mert’e bunun karşısına bir otomobil çıkarsana derdim. Ya da ikimizde motorsporlarına çok meraklı olduğumuz için kazanılan yarışlar ya da şampiyonluklar üzerinden birbirimizi kızdırırdık. Motorsporları konusunda ben çok şanslıydım. Bizim bu çekişmeyi yaşadığımız yıllarda Lancia, hem dünya hem de Türkiye Ralli Şampiyonası’nda hep birinci olduğu için Mert’i sürekli kızdırabiliyordum. Mert, sadece 1990 yılında Bugalski pilotajında Renault 11 Turbo ile Türkiye Rallisi’ni kazanmış ve bunu çok uzun zaman aleyhimde delil olarak kullanmıştı. Mert’in motorsporlarında sürekli eğilen başı, Renault F1’de şampiyon olmaya başlayınca yerden kalkmıştı. Şimdi bakınca delilik gibi görünse de bu mücadele uzun zaman bizim hayatımıza renk kattı ve otomobil kültürümüzün artmasına sebep oldu. Geçenlerde bu aklıma geldiğinde acaba biz deli miyiz yoksa bu ezeli rekabet markalar arasında gerçekten var mı? Varsa ne seviye de var diye düşündüm ve zihnimde bir çok marka canlandı. Bunun en bariz örneklerinden biri Alman devleri BMW ve Mercedes arasında yaşanır. Her ne kadar son dönemde bu iki marka arasına Audi girmeye çalışsa da BMW ve Mercedes her zaman birlikte anılan bir ikilidir. Buna benzer bir rekabet de Porsche ve Ferrari arasında vardır. Spor otomobil sınıfının devleri arasında her zaman büyük bir rekabet yaşanır. Motorsporlarında bu rekabetlere Dünya Ralli Şampiyonası’nda Lancia-Toyota ya da Citroen-Ford arasında yıllarca yaşanan mücadeleleri ekleyebiliriz. Marka rekabetlerinden model rekabetlerine geçtiğimiz zaman en güzel örneği Opel Astra ve VW Golf arasında yaşanan mücadeleyle verebiliriz. Bu iki model de tamamen birbirlerine rakip olarak üretilirler. Bu örnekler rahatlıkla çoğaltılabilir. Aklıma gelen bu örnekler kendi kendime en azından deli olmadığımızı düşündürdü. Peki, bu konuya nereden girdim? Trafik kazalarının önlenmesi ya da motorsporlarında neden başarısız olduğumuz gibi konulara cevap bulmaya çalıştığımızda aklımıza ilk gelen cevap, ülkemizde otomobil kültürünün eksikliği olur. Biz ağabeyimle birlikte eğer bu kadar küçük yaşlarda komik gibi görünen bu rekabete girmeseydik, hem şimdiki mesleğimize sahip olmayacaktık hem de trafik ve otomobil sürüşü üzerine uzmanlaşamayacaktık. Eğer küçük yaşlarda örneğin ilkokullarda okuyan çocuklarımıza otomobil ve trafik kültürü konusunda kapsamlı bir eğitim verirsek trafik kazalarında gelecek nesilleri kaybetmeyiz ya da bir pilotumuz F1 veya Dünya Ralli Şampiyonası’nda birinciliğe oynar. Ve belki de en önemlisi dünya otomotiv devleri arasına girebilecek tamamen yerli bir otomobil markamız olur.
Anasayfa Otomobil markaları arasında ezeli rekabet olur mu?
Son yorumlar