Bir otomobil ne kadar lüks olursa olsun ona ‘dünyanın en iyi otomobili’ diyebilmek çok kolay bir şey değil. Peki bu unvanı hak edecek sizce kaç otomobil olabilir? Bugün bir araya getirdiğimiz üç model bu kavram için savaşacak…
Lüksün tanımı son yıllarda öylesine değişti ki, artık aklımızın yetmeyeceği rakamlarla telaffuz edilen tekneler, mega yapılar, saatler ve tabii ki otomobiller üretilmeye başladı. Bizi tabii ki en çok ilgilendiren endüstrideki değişimlerin de ardı arkası kesilmiyor. Diğer bir deyişle lüksün galiba gerçekten de sonu yok…
Üst sınıf otomobillerdeki özellikler de öylesine değişti ki, karşınızda duran üç otomobil de artık bir milyon TL’nin üzerinde…
İlginizi çekebilir
Lüksün zirvesindeki rekabet aslında uzun yıllardır Mercedes-Benz S-Serisi ve BMW 7 Serisi arasında kıran kırana geçiyordu. Çoğu zaman da bu maçtan galip olarak ayrılan taraf Mercedes-Benz oluyordu. Bugün bu yarışa çok farklı bir rakip dahil etmeye karar verdik. Aslında geçmiş yıllarda da iki otomobile alternatif olacak kadar tercih edilen bir otomobil olmasına karşı bu denli konforlu ve lüks öğelere sahip değildi. Evet tam da kendisinden, Range Rover Vogue’dan bahsediyorum.
Bu üç otomobili bir araya getirmemizdeki asıl sebep kesinlikle teknik bir karşılaştırma değil. Mercedes-Benz S-Serisi ve Range Rover dizel motora sahipken, BMW 7 Serisi plug-in hybrid özelliğine sahip bir model. Bu açıdan karşımızda duran üç otomobil için lüks, konfor ve teknolojik özelliklerini ön planda tutacağız. Bakalım bugüne kadar kullandığımız otomobiller içinde ‘en iyi’ kavramını kim göğüsleyecek.
Sözü çok fazla uzatmadan geçtiğimiz aylardan yenilenen S-Serisi’yle başlayalım.
Mercedes-Benz S-Serisi her zaman ‘lüks otomobil’ tanımının karşılığı olarak 1954’den beri otomobil tarihinin sahnesinde yer almış, devlet başkanlarının tercih ettiği bir otomobil olmakla beraber, bulunduğu segmentte başı çekmiş bir modeldi. Mevcut model yukarıda da bahsettiğim gibi geçtiğimiz aylarda tam 6500 parçasında değişim yaşadı fakat son neslin altyapısıyla karşımıza çıkıyor. Tanıdık dış görünüşüne sadık kalınarak değişen belirgin krom ızgarası, tamponların yanı sıra LED far ve stop lambaları da dahil olmak üzere yenilenmiş olarak karşımıza çıkıyor.
Üç otomobille de geçirdiğim birkaç günde hep bu soruyu kendime sordum: Nerede olmalıyım? Direksiyonda mı, yoksa arka koltukta mı? Bu aslında otomobil testi gerçekleştiren biri için çok da anlamlı bir soru olmayabilir. Fakat S-Serisi’nin arka koltuğuna bir kez oturduğunuzda asla kalkamıyorsunuz. Kısa bir bocalamanın ardından artık bu koca çocukların tadına bakma vakti…
Mercedes S-Serisi’nin bu segmenti domine ettiği bir gerçek. Tüm zamanların şampiyonu o oldu ve güvenlik ve konfor öğelerine eklediği teknolojik özellikler onu daha da yenilmez yapıyor. Mercedes-Serisi’nin oldukça fantastik bir motor yelpazesi var. Fakat bugünkü test otomobilimiz S 400 d. Otomobil dizel olmasına rağmen müthiş bir sessizlik içinde çalışıyor. S400 d, konfordan ödün vermeden öylesine iyi bir vücut kontrolü sağlıyor ki, kullanıcısını adeta şaşırtıyor. Yolda karşınıza çıkacak beklenmedik bir durumda dahi kusurları müthiş bir şekilde önleyen süspansiyon adeta sihirli gibi çalışıyor. İri cüssesine rağmen sunduğu keskin tepkilerde standart donanımda sunulan havalı yaylar ve elektrik kontrollü adaptif amortisörlerin payı büyük. Arkadan itişli olan otomobilin kaputunun altında tamamen yeni bir altı silindirli 3.0 lt’lik dizel motor kullanılıyor. Bu motor kesinlikle son derece pürüzsüz ve çok daha rafine tepkiler sunuyor. 9G Tronic şanzımanla birlikte gücünü doğrusal bir şekilde, etkili bir tork karakteristiğiyle yere veriyor.
Otomobilin içinde TFT gösterge ekranlarından oluşan inanılmaz bir teknolojik gelişim söz konusu. Gelişmiş sürüş destek teknolojileri ve otonom sürüşle ilgili birçok parametre sistem devreye sokulduğu anda bu büyük ekranlardan kontrol edilebiliyor. Intelligent Drive adını taşıyan bu teknolojiyle birlikte sürücüyü mesafe takibi ve direksiyon yönlendirmesinde daha da konforlu destekleyen aktif takip sistemi Distronic ve aktif direksiyon yardımcısı, viraj veya kavşak öncesinde seyir hızını otomatik olarak ayarlıyor.
Kabinde kullanılan malzeme kalitesi ve işçilik konusunda yorum yapmak istemiyorum. Sadece şunu söyleyebilirim: Her zamanki S-Serisi’nin de ötesinde bir işçilik detayı var. Sadece arka değil, ön koltuklarda da uzun yolculukları büyük bir konfor içinde yapabilirsiniz. Uzun aks aralığı sayesinde arka koltuklarda sunulan sıradışı bacak alanı S-Serisi’nin konfor anlamındaki en vurucu noktalarından biri. Aslında S-Serisi’nin her detayını anlatmak için benim birkaç sayfaya daha ihtiyacım var. Fakat şimdi sıra ezeli rakip BMW 7 Serisi’nde…
Aslında BMW 7 Serisi yenilenen haliyle S-Serisi ile artık rahatlık boy ölçüşebilecek kadar iddialı. Bunun nedeni, hafif karbon fiber takviyeli plastikleri ve bol miktarda göz kamaştırıcı yeni ekipmanları… Ayrıca güncellenmiş motorlar ve artan aks aralığı ile de rekabeti kızıştırabilir. BMW’nin efficient lightweight adını verdiği geliştirme sayesinde, gövdede kullanılan yüksek orandaki CFRP, otomobili önceki modele oranla 130 kg daha hafifletmiş durumda.
7 Serisi’nin her BMW’de olduğu gibi lüks bir limuzine göre mükemmel bir sürüşü var. Müthiş direksiyonla birlikte, koca cüsse ağırlığına rağmen inanılmaz çevik. Peki, kendini S-Serisi içinde mi yoksa 7 Serisi içinde mi daha özel hissettin diye sorarsanız buna cevabım kesinlikle S-Serisi olacak. Evet BMW 7 Serisi artık oldukça büyümüş (test aracının long gövde olduğunu hesaba katmasak da) durumda ve kesinlikle çok kaliteli. S-Serisi’nin kesinlikle arkasında değil, pahalı görünüyor ve içerde oldukça fazla oyuncak var. Fakat BMW’nin bir başka özelliği daha var ki kaputu altındaki hibrit motoru. Aslında test otomobilini alacağım zaman bundan haberdar değildim ve karşılaştığımda heyecanlandım. BMW 740Le, dört tekerlekten çekişli ve turbo benzinli 2.0 lt’lik bir motorun verimliliğini elektrik motoruyla birleştiriyor. 326 HP gücüne rağmen yakıt tüketimini 100 km’de 2.1 lt’lik ortalamaya kadar düşürebiliyor. 113 HP’lik güç üreten elektrik motoru 250 Nm maksimum tork değeri sunuyor. Tüm bunlar olurken otomobil yüzde 100 elektrikli olarak 40 km’ye yakın bir menzil kat edebiliyor. Bu segmentte böyle bir teknoloji gerçekten de akıl almaz gibi geliyor ama daha bitmedi. Otomobil, sadece elektrik motoruyla 120 km/s’lik hıza kadar ulaşıyor.
Evet tüm bunlarda önce S-Serisi’nin yol bilgisayarındaki 5.6 lt’lik ortalama tüketim beni etkilemişti fakat BMW’nin hibrit teknolojisine de ne yazık ki kayıtsız kalamıyorum. Aslında gün sonunda BMW’nin motor ve multimedya teknolojilerinden çok etkilendiğimi söyleyebilirim fakat beklediğim o bulutların üzerindeki hissi yine S-Serisi’nde buluyorum.
Şimdi sizi bambaşka bir yere götürüyorum. Üçüncü rakip ve bana göre beklentilerin hepsini karşılayan, lüks limuzinlerin tahtını sallayan high-end bir SUV’dan bahsediyorum. En son yanılmıyorsam Range Rover Vogue’un direksiyonuna üç-dört yıl önce oturmuştum. Yani ülkemize ilk giriş yaptığı yıllarda…
Range Rover’ın sürüş ve konfor özelliklerini hatırlamak adına hem otoyol hem de virajlardan oluşan Riva tarafına doğru yola çıktım.
Range Rover’ın insanı kendine bağlayan garip bir aurası var. O da ne biliyor musunuz? Nereden geçerseniz geçin, nerede olursanız olun, gözlerin bir anda size doğru döndüğünü hissediyorsunuz. Otomobil çok yeni değil dediğim gibi fakat Range Rover öylesine büyük bir imaj yakalamış ki, insanın ruhunu okşayan bir haz veriyor. Oldukça konforlu, rahat, geniş ve son derece de lüks. Bir S-Serisi ya da 7 Serisi kadar tabii ki değil. Fakat konu özel hissettirmekse ve biraz da içinizde bu varsa Range Rover’ın algısı çok farklı. Teknik olarak baktığımızda ise Range Rover’ın kilolu yapısı ve dev cüssesi geçmişteki modelde bir hayli yumuşak ve esneyen bir gövde yapısına sahipti. 2160 kg’lik alüminyum yapıya sahip yeni Range Rover, beş metreye ulaşan boyu, artan genişliğine rağmen artık çok daha stabil ve çok iyi yol tutuyor. Tabii burada en önemli konu, Land Rover mühendislerinin bu otomobili hafifletebilmek için olduğundan çok daha fazla çalışmış olmaları. Şöyle bir kıyaslama yaparsak; yakın güçlerde olan önceki nesil (L322) sekiz silindirli dizel versiyona oranla yeni nesil (L405) altı silindirli Range Rover tam tamına 420 kg daha hafif. Bu sayede yeni model sürüş açısından daha çevik ve daha dinamik. Ayrıca bu hafifleme yakıt ekonomisi ve düşük karbon salımını da beraberinde getiriyor. Sürüş hissini önemli ölçüde etkileyen yeniden revize edilen havalı süspansiyon özellikle hızlı girilen virajlarda otomobilin burulma direncini çok daha iyi bir şekilde kontrol ediyor. Geçişlerini neredeyse hissetmediğiniz sekiz ileri ZF imzalı şanzıman sayesinde, vites bir üst kademeye arttıkça altı silindirli dizel motorun 600 Nm’lik torku daha da fazla hissediliyor. Elektrik destekli yeni direksiyon ise sürüş anlamında kendini en çok hissettiren yenilikler arasında. Tork kontrolünü de sağlayan bir sisteme sahip olan direksiyonun hissi eskiye oranla oldukça iyi.
Land Rover mühendisleri, bu otomobilin düşük hızlarda Rolls Royce’dan bile daha iyi bir sürüş kalitesine sahip olduğunu iddia ediyor.
Evet sayın seyirciler, işte dananın kuyruğu da burada kopuyor. Dev bir SUV, gerçekten de düşük hızlarda lüks bir limuzin kadar da iyi ve rafine bir sürüş kalitesi sunuyor. Eğer ki lüks ve konfor konusunda bir başarı arıyorsak bu kesinlikle Range Rover’a ait.
Yavaş yavaş günün sonuna geliyoruz ve üç otomobilin de ağızlarda bıraktığı tat çok farklı. Günün değerlendirmesini yaparsak fonksiyonellik, imaj, konfor ve lüks anlamında Range Rover fazlasıyla tercih edilebilir bir seçenek gibi duruyor. Ama halen hiçbiri Mercedes S-Serisi kadar iddialı değil ve kolay kolay da onun tahtını sallayabileceklerini sanmıyorum. BMW 7 Serisi’nin grup içinde en büyük değişimi göstermiş model olduğunu ve hibrit seçeneğiyle de tutumlu teknolojik bir lüks sedan olduğunu söylemekte fayda var. Peki, yazının en başına dönersek, dünyanın en iyi otomobili hangisi?’ Bana göre bu otomobil henüz yapılmadı… Otomobil dünyasının hızla gelişmesi ve değişmesi nedeniyle, sanıyorum ki bu unvan kimseye layık görülmeyecek.
Sonuç
Tercihim Range Rover
Eğer çok yoğun iş temposu içinde olan ve asla otomobil kullanacak vakti olmayan bir patron olsaydım Mercedes S-Serisi kesinlikle öncelikli tercihim olurdu. Farklı olmayı düşünen ve çevreye karşı biraz duyarlı bir patronsam 740Le bunun tam karşılığı bir otomobil. Şoföre ihtiyaç duymaksızın da kullanabileceğiniz dinamik bir otomobil. Fakat Range Rover gerçekten de her şeye cevap verecek kadar çok yönlü bir araç. Sanırım gün sonunda tercihim Range Rover’dan yana olacak.
Yazı : Ahmet Armağan
Fotoğraf : Alp Emre Göksel
Son yorumlar