Büyük bir şehirde bir pick‑up mı daha avantajlı yoksa minik sınıf bir otomobil mi diye sorsanız herhalde herkes bu da sorunun cevabını minik sınıf diye verecektir. Fakat konu İstanbul olunca işler biraz değişiyor…
İstanbul’u diğer şehirlerden ayıran nedir? Bu sorunun cevabını vermeden önce konumuzun otomobillerini biraz yakından tanıyalım. Türkiye’de A segmenti pek de tercih edilmez, büyük şehirlerde bile minik sınıftan pek otomobil göremezsiniz. Güney Koreli üreticinin i10 modeli, bu durumu son nesliyle değiştirmişe benziyor. Neredeyse B segmentine yaklaşan kabin ve bagaj hacmi, pratik kullanımı ve zengin donanım seçenekleriyle sınıfının en çok satanı unvanını taşıyor ve bırakmaya da hiç niyeti yokmuş gibi duruyor. Ford Ranger ise ülkemizde her geçen yıl büyüyen pick-up pazarının en iddialı oyuncularından biri olmayı sürdürüyor. Neredeyse bir SUV’a yaklaşan sürüş konforu, sınıfının en iyi arazi performanslarından biriyle birleşince çok tercih edilen modellerinden başında gelmesi kaçınılmaz oluyor. Özellikle 3.2 litrelik V6 motor seçeneği, bir hot hatch’e yakın performans da sunuyor.
İlginizi çekebilir
Şimdi gelelim ilk paragrafta ki sorunun cevabına… Büyük şehirlerde yaşamanın hem kolaylıkları hem de zorlukları oldukça fazla. Hemen hemen her tür ihtiyacını karşılayabileceğiniz alışveriş merkezleri, her zevke uygun kültür-sanat etkinlikleri, canlı gece hayatı, sosyalleşmeyi sevenler için kalabalık ortamları büyük şehirlerin artılarından sayılabilir. Zorluklara gelirsek de bizim gibi benzin kafalılar için tabii ki trafik en başta gelecektir. Otomobil kullanmayı sadece bir yerden diğer yere ulaşmak değil, bir hayat tarzı olarak görenler için trafik en büyük düşman… İstanbul özelinde ise park yeri sıkıntısı, bozuk yollar, saygısız ve kural tanımaz sürücüleri de sayabiliriz…
İstanbul trafiğinde otomobil kullanmak gerçekten de sabır isteyen bir iş. Önünüze kuralsızca geçmeye çalışan araçlar, sizi sıkıştıranlar, emniyet şeridini kullanıp polis aracı gördüğü an önünüze geçmeye çalışanlar ve daha neler neler…. İşte böyle durumlar minik sınıf bir otomobil dezavantaj yaratabiliyor. Hyundai i10 ile trafikte geçirdiğimiz zamanlarda korku dolu zamanlar geçirmedik desek yalan olur, özellikle büyük bir şantiyeye dönüşen İstanbul’da ara sokaklarda bile gezerken, her an üstünüze çıkabilecek gibi fırlayan hafriyat kamyonları tedirginliğimiz daha da artırdı. Fakat Ranger ile böyle bir sorununuz pek bulunmuyor. Heybetli yapısıyla başka sürücülerin sizi sıkıştırmak gibi bir niyeti varsa da bu sadece niyet aşamasında kalıyor. Büyük kamyonlar bile size saygı göstererek ancak yol hakkı isteyerek önünüze geçebiliyor.
Pick-up’ların bir başka avantajı da bozuk yollarda ortaya çıkıyor. Özellikle kış aylarında İstanbul’un bazı sokak ve caddeleri adeta tarla havasında… Bu durum küçük şehir otomobilleri için oldukça dezavantaj yaratıyor. Girdiğiniz her çukurda bütün vücudunuz sarsılıyor ve varsa eşyalarınız yerinden oynuyor. Hyundai i10 gibi sınıfının en konforlu süspansiyon sistemine sahip bir araçta bile durum değişmiyor. Denk geldiğimiz bazı çukurlar i10’un lastiklerinin tamamen içine girebileceği boyutta dahi olabiliyor ki bu aracınızın yürüyen aksamında da büyük sorunlara yol açabiliyor. Hatta lastiklerinizin patlamasına bile neden olabilir. Ford Ranger ise SUV’lara yaklaşan konforlu süspansiyon sistemiyle çoğu çukuru size ulaşmadan absorbe edebiliyor. Yüksek yapısı nedeniyle sarsıntıyı az da olsa hissetirse de yine de minik sınıf bir otomobil gibi rahatsız değil. Zorlu koşullarla baş etmek için tasarlandığı için de aracınızın kasislerde altını vurma ya da yürüyen aksamında sorun çıkması gibi sorunlarla hemen hemen hiç karşılaşmıyorsunuz.
Gelelim i10’un en başarılı olduğu kısıma… Hyundai i10, dar İstanbul sokaklarında o kadar rahat hareket edebiliyor ki, neredeyse sokak içinde olduğu yerde döndürebiliyorsunuz. Park asistanları da dar yerlerde park etmeyi oldukça kolaylaştırıyor. AVM otoparklarında en küçük boşluklarda bile park edebilme şansınız oluyor. Yumuşak direksiyonu ve geniş görüş açıları sayesinde acemi bir şoför bile hiç zorlanmadan park edebilme şansına sahip. Ford Ranger’ın park yardımcı sistemleri sınıfının en gelişmişlerinden biri olsa da özellikle dar alanlarda park etmek oldukça zahmetli olabiliyor. Manevralarda da büyük boyutları sebebiyle sıkıntılar yaşayabiliyorsunuz. Gerçi geri görüş kamerası işinizi biraz da olsa kolaylaştırabiliyor. AVM’lere girmek-çıkmak da ayrı bir sorun teşkil ediyor. Park yeri bulmada da diğer sürücüleri anlayışlı olmasını beklemelisiniz çünkü aracınızı park etmek zaten zaman alıyor birde ya arka tarafı ya da ön tarafı dışarıda kalabiliyor.
İşin en önemli noktalarından biri de maddiyat… Hyundai i10 küçük motoru ile şehir yaşamına oldukça uygun. Sakin kullanımlarda makul tüketim değerleri sunabiliyor. Ücretli geçişlerde de pick-up’a göre daha ekonomik. Yine İstanbul özelinde en büyük avantaj ise i10 ile 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nden geçebilirken, pick-up ile sadece Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden geçebiliyorsunuz.
Yazı: Özerk Ihlamur
Fotoğraf: Egemen Atiyar
Sonuç
İstanbul ayrı bir dünya
Bu karşılaştırmayı dünyanın başka hiçbir gelişmiş şehrinde yapamazsınız çünkü sonuç baştan bellidir. Minik sınıf otomobiller şehir hayatı için biçilmiş bir kaftan adeta… Fakat İstanbul’da sonuç biraz değişebiliyor. Güvenli bir sürüş istiyorsanız pick-up’lar size bu güvenliği fazlasıyla sunacaktır. Çukurları dert ediyorsanız yine bir pick-up kötü süprizlere yer vermeyecektir. Fakat iş park derdine geldiğinde minik sınıf bir otomobilin eline kimse su dökemez. Olasılıklar bunlarken, tercih tabii ki sizin önceliğinize kalıyor…
Son yorumlar