Vücuda en yoğun kuvvet nerede uygulanıyor? Karada mı, denizde mi, yoksa hava da mı? Yarış otomobili pilotu Marcus Peters bu sorunun yanıtını aramak üzere hiç de alışık olmadığı yöntemleri denedi.
Otomobili profesyonel olarak kullanan ve otomobil ile yarışmayı meslek edinmiş olan pilotlar için Nordschleife tam bir meydan okuma, başlı başına bir kabus. Gökyüzüne çıkacakmış hissi veren rampasıyla Spa’nın Eau Rouge’u da kolay bir viraj değil ve sürücüleri fiziki kondisyon olarak da bir hayli zorluyor. Tamam, karadaki zor pist, parkur veya yolların sayısı bir hayli fazla ve her biri de kendince oldukça zor. Peki ama kara yerine su veya hava karşılaştırılacak olursa ne olur.
Aslında spor otomobil dünyası heyecan uyandırma ve kalp atışlarını hızlandırma noktasında son derece zengin ve cömert. Örneğin bir Porsche 911 Turbo S’teki launch control limbik sistemde izler bırakacak kadar etkin. Sport plus modunu seçin, sol ayak fren pedalına basılıyken tam gaz verin. 3.8 litrelik boxer motor haykırırken iki adet turbo besleme kızmaya başlıyor. Sol ayağın fren pedalından çekilmesiyle ise atraksiyon başlıyor.
Aslında bu noktadan itibaren olup bitenleri defalarca deneyimledik. Ancak her defasında sanki ilk kez yaşıyormuş gibi heyecan basıyor insanı. Her ne kadar olacakların bilincinde ve hazırlıklı olsan ve boyun kaslarını sonuna kadar kasmış olsan da kafa kontrolsüz bir şekilde geriye gidiyor. Birinci vites zaten imkânsız ancak ikinci viteste zorlarsan koltuk başlığından uzaklaştırabiliyorsun kafanı. Çok değil, sadece 2.8 saniye sonra hız göstergesi 100 km/s çizgisine ulaşmış oluyor. Yanında biri oturuyorsa o zaman hızlanma süresi 2.9 saniyeye çıkıyor. Düzlükteki hızlanmayı ise ancak yasalar frenleyebiliyor.
İlginizi çekebilir
Buharlı mancınıktan fazlası
İnsan vücuduna ağır gelen bir kuvvet ve baskı söz konusu. Aslında vücut yer çekimine uyarak bulunduğu noktada kalmak istiyor ancak uygulanan kuvvet ile adeta koltuğa yapışıyor ve koltukla birlikte istemsiz bir şekilde ileriye doğru fırlıyor. Bu yaşananı farklı ifade edersek çok daha iyi anlaşılabilir. Vücut koltuğa yapışmıyor, aslında koltuk vücudu kucaklayıp, onu alıp götürüyor.
Üstelik Turbo S elektronik kontrollü buharlı bir mancınıktan çok daha fazlasını sunuyor. Düzlüklerde neden olduğu mancınık etkisi dışında 911 Turbo S kusursuz bir viraj ustası olarak da benzersiz bir deneyim yaşatıyor sürücüsüne. Örneğin yazının girişindeki Eau Rouge’u ele alalım. Türünün en hızlı örneklerinden biri değil. Ama en fazla teknik gerektiren virajlardan biri olması itibarıyla efsanelerden biri olarak literatüre geçmiş durumda. Rampa öncesi çukur noktaya inerken insanın kafası adeta boyuna baskı uyguluyor ve iyice ağırlaşırken bağırsaklar ise iç organlarla birlikte adeta sıkışıyor.
Hemen ardından vücuda uygulanan baskının formatı değişiyor. Bu sefer insanın sırtı koltuğa yapışıyor çünkü Porsche sağ virajla beraber rampayı da tırmanıyor. Tepeye varınca vucüda uygulanan baskının formatı bir kez daha değişiyor. Aslında bütün bu olup biten madde ve midenin limitleri açısından bir sınav niteliğinde. Eğlence parklarındaki roller coaster gibi mi? Hayır değil. Çok daha iyi. Ne de olsa insan bizzat kendisi hükmediyor. Ancak her ikisinde de vücuda uygulanan kuvvet aşağı yukarı aynı seviyelerde.
İnsan fiziği g kuvvetini tam anlamıyla yaşıyor. Bizlerin bildiği, kabul ettiği kuvvet birimi bu: G. Hızlanma anında, fren anında ve virajda. G, hızlanma anında vücudu koltuğa yapıştıran kuvvet. G, 9.81 m/s2 ile fren anında vücuda uygulanan kuvvet. Ve bütün bunlar bizim günlük yaşantımızın bir parçası. 2 g, gövde ağırlığının iki katına çıkması anlamına da geliyor. 3 g ise gövde ağırlığının üç katına çıkması… Bu böyle katlayarak devam eden bir süreç. Maksimum hız sürüşlerinde ise vücuda g kuvveti uygulanmıyor. Burada sürücünün konsantrasyonu önem kazanıyor ve sürücünün çok fazla efor harcamasına neden oluyor. Launch control ile kalkış anında ise vücuda anlık bir kuvvet uygulanıyor. Yüksek hızlarda viraja girerken eş zamanlı olarak yükseklik değişimi de yaşanıyorsa, işte o zaman da vücudun dengesi alt-üst oluyor. Bütün bu süreçlerde otomobil ve pist, insan vücudunun sınırlarını zorluyor. Su veya havada olabilecekler ise tamamen farklı bir boyut.
Jet ile 500 HP
Bir sonraki durağımız su. Boote Pfister bizlere kapılarını açıyor. Test için bizlere bir adet Scarab 215 tahsis ediyor. Firma sahibi ve aynı zamanda bizzat bir Porsche kullanıcısı olan Joachim Pfister bu spor tekneyi bir Porsche Cayman GTS ile eşdeğer olarak yorumluyor. Küçük, kıvrak ve güçlü.
Tekneyi, çoğu örnekte olduğu gibi bir pervane harekete geçirmiyor. Gövde burada jet motoruyla harekete geçiriliyor. Bu örnekte jet motoru gövde altından suyu içeri çekiyor ve arka kısımdan yüksek basınçla dışarıya püskürtüyor. Jet aynı zamanda yön değişikliğini de gerçekleştiriyor. Dümenin çevrilmesiyle her iki jet de dönüyor ve teknenin yön değişikliği de gerçekleşmiş oluyor.
ABD merkezli Scarab jet motorlu tekneler konusunda uzman. Teknelerle ilgili sohbet ortamında Scarab ismi geçtiğinde herkes saygıyla başını sallıyor. Hatta Scarab 215 söz konusu olduğunda sohbet ortamındaki tekne tutkunlarının gözleri açılıyor. 21 feet uzunluğundaki tekne 500 HP ile insanın kalp atışlarını arttıracak bir hızlanma performansı sunuyor.
Aslında bizim gibi hayatını karada geçiren kişiler için bu çok fazla bir şey ifade etmiyor. Bu işlerden pek anlamayan biri olarak ancak teknenin suda oldukça zarif durduğunu söyleyebiliyoruz. Ayağımızı tekneye atarken oluşan salınımdan tedirgin olarak tekneye geçiyoruz.
Keşfedecek çok da fazla bir şey yok. Sanki biraz boş gibi. Mobilya ve dekorasyon hak getire. Sürücü ve yolcu için iki adet kase tipi yarış koltuğu bulunuyor. Arka kısımda ise altı yolcu için daha oturma alanı yer alıyor.
Teknelere ilgimiz olmasa da iki adet marş düğmesini hemen fark edebiliyoruz. İki adet marş düğmesi söz konusu çünkü makine dairesinde iki adet üç silindirli, dört zamanlı, kompresör beslemeli Rotax imzalı 1.4 litre motor yer alıyor. Her iki motor da şanzıman olmaksızın senkron bir şekilde çalışıyor. Yani tek bir gaz kolu ile kullanıyor tekne.
Marş düğmelerine basar basmaz hayat bulan motorlar 1700 d/d’de rölantide çalışıyor. Bu bizim gibi otomobilciler için yüksek performans işareti olarak kabul ediliyor. Ancak Scarab bir yarış teknesi değil, gündelik kullanıma uygun normal bir spor tekne.
Limanın bulunduğu Main nehri kendi akıntısıyla akarken, Scarab biraz yükseltilmiş devir sayısı ile akıntıya karşı yol alıyor. Bu arada yağ sıcaklığı normal seviyeye gelmiş durumda. Artık başlayabiliriz. Bir teknenin neler yapabileceğini merak ediyorduk bunu az sonra bedenimizde hissediyoruz.
Tam gaz ile birlikte burun havaya kalkıyor. Eş zamanlı olarak gözle görülemeyen bir kuvvet bizleri geriye doğru ittiriyor. Karşı koymak mümkün değil. Merhaba g, tekrar bizimlesin ve hoş geldin. Hemen ardından burun kısmı biraz aşağıya iniyor, ivmelenme dengeleniyor ve hızlanma aynı şiddetle devam ediyor adeta bir roadster havası hakim. Ön cama vuran rüzgâr kabin içinde fırtınalar estiriyor. Gövdeye vuran dalgalar sesiyle bizlere eşlik ediyor.
Arkasıyla dönüyor
Tamam, hızlanma anı hiç de fena değildi ama öyle çılgın bir şey de değildi. Ancak teknenin kafasını kaldırıp kendini ileriye fırlatması güzel ve beklenmedik bir durumdu. Ancak asıl heyecan fırtınası şimdi başlıyor: Viraj almak. Scarab gerektiğinde son derece kıvrak ve bir o kadar agresif bir şekilde yön değişikliği gerçekleştirebiliyor. Hırçın ve agresif dönüş karakteristiğini sağlayan dönüş manevrasının jet motorun itiş gücüyle gerçekleşmesi…
İşin güzel yanı, tıpkı drift yaparken olduğu gibi burada da aynı mantık geçerli: Daha fazla gaz, daha dar dönüş açısı anlamına geliyor. Düz giderken tam gaz yön değişikliğini gerçekleştirmek… Scarab gövdesiyle yana yatarken teknenin arka kısmı yön değişiklini gerçekleştiriyor ve eş zamanlı olarak suya gömülüyor. Vücut üzerinde oluşan baskı inanılmaz, yarış tipi koltuklara adeta yapışıyor. Aslında böylesine büyük bir gövdenin bu denli kıvrak olması şaşkınlık verici ancak suyun kaldırma
kuvveti asfalt ile kıyaslandığında çok daha fazla hareket alanı sunuyor.
340 HP ve 420 km/s
Kıskanarak da olsa kabul etmeliyiz ki, bir otomobil ile böylesine dar açılı ve hızlı dönüşleri gerçekleştirmek imkânsız. Görünüşe göre yer ile gök arasında üçüncü bir adrenalin noktası daha varmış. Hazır gök demişken, bir sonraki ve son deneme göklerde gerçekleşiyor.
Yerel ve o kadar büyük olmayan bir havaalanına gidiyoruz. Gözlerden uzak bir hangarda Extra 300 bizleri karşılıyor. Pilota göre, eğer Scarab 215 bir Porsche Cayman GTS’ye eşdeğer ise o zaman Extra 300 bir BMW M4 GTS olarak görülebilir.
Gündüzleri BMW otomobilleri satan Henry Bohling, akşamları ise iş çıkışı havada vakit geçiriyor. Vakit öldürüyor derken idman yapıyor ve uçuş programını defalarca tekrar ediyor çünkü o bir gösteri uçuşu pilotu. Üstelik 1989 yılından bu yana aynı zamanda uçuş öğretmeni. 1999’da planörle aldığı dünya şampiyonluğunun ardından motorlu uçakların yarışlarına sadece hobi amaçlı olarak katılıyor.
Extra 300 hızlı bir uçak. Altı silindirli boxer motor 8.5 litre hacimden 340 HP güç üretiyor ve bunu yaparken de 3000 d/d çeviriyor. 670 kg ağırlığındaki uçak 140 km/s hızda yerden kesiliyor ve 420 km/s maksimum hıza ulaşıyor.
Kanatlar son derece hafif ancak bir o kadar da yüksek dayanıma sahip karbondan üretildiği için yüksek g kuvvetlerine dayanabiliyor. Peki, ama kaç g kuvvetinden bahsediyoruz. İki kişi kullanıldığında sekiz g’ye kadar ulaşmak mümkün. sekiz g mi? Alalım o zaman bir sekiz g.
Alalım derken kolay da sol kanada ayaklığa basarak tırmanırken birden dizler titrer gibi oluyor. Zar zor kokpite ulaştırıyor bedenimi. Önde yerimi alıyorum. Alışkın olduğu için daha rahat davranan Henry geliyor, yedi noktadan bağlantılı emniyet kemerini bağlıyor, mekanizmadan çekerek boşluğunu tamamen alıyor. Hatta biraz fazla alıyor gibi öyle ki nefes almak güçleşiyor. Biraz da can acısı oluşuyor gibi.
Kulaklık ve mikrofonu da taktıktan sonra kapak kapanıyor. Son derece sakin ve dingin bir ortam söz konusu. Sessizliği Henry telsiz üzerinden sorduğu soru ile bozuyor: “Kalkışa hazır mıyız?” Kısa bir gecikmenin ardından baş sallaması ile gelen cevap ne kadar tatmin edici oldu bilinmez ama gök gürültüsünü andıran uğultudan anlaşılıyor ki Henry marşa basmış. Boxer motor hayat buluyor. Motorun ısınması için beklerken son kontrolleri yapıyor, kontrolleri yaparken de detaylı bir şekilde her şeyi anlatıyor. Ardından kalkış için piste yöneliyor.
Tam gaz ile harekete geçiyoruz. Extra 300 çok çabuk hızlanıyor. Adeta bir yolcu uçağı gibi ileriye doğru atılıyor, ancak çok daha kısa sürede havalanıyor. Kısa bir yükselmenin ardından Henry uçağın burnunu tekrar piste paralel olacak şekilde indiriyor ve hızlanmaya devam ediyor. Bütün bu süreci ise detaylı bir şekilde anlatıyor. 1.3 kilometrelik pistin sonuna geldiğimizde hız göstergesi 250 km/s’yi gösteriyor.
Dik uçuş heyecanı
Tamam hızlanma anında bir yolcu uçağı gibi hissettiriyor gibi olabilir ama havalandıktan sonra yolcu uçağının vermiş olduğu hisle alakası yok. Bir kere hafif olduğunu hemen hissettiriyor. 90 derecelik tamamen dik yükselmenin vermiş olduğu his tarif edilemez. Mide krampları başlıyor. Baş doğrudan omuzlara bağlı gibi. Boyun nerede hiç bilmiyorum. Tam bir çılgınlık. Ama telsizden gelen bilgiye göre sadece 4 g.
Henry’nin uçuş öncesi tavsiyesine uyarak gevşemeye çalışsam da pek mümkün değil gibi. İyice ısındıktan sonra atraksiyon başlıyor. Dönüşler, taklalar, ters uçuşlar ve tabi ki loop. Özellikle ani yön değişiklikleri inanılmaz. Bizler otomobillerimizin kıvrak ve atak olduğunu düşünüyoruz. Extra 300 ile kıyaslandığında alakası yok, kıyaslamak bile doğru olmaz. Atak ve kıvrak olmak Extra 300’ün işi. Verilen yön değişikliği emri fizik kuralları hiçe sayılarak anında gerçekleşiyor.
Süzülme özelliği olmayan Extra 300 pervane döndükçe hareket edebiliyor. Pervane döndüğü müddetçe her türlü atraksiyon serbest. Henry, mümkün olan en üst kuvvet seviye olan 8 g için ‘hazır mısın’ diye sorunca kalp atışlarım hızlanmaya başlıyor. Başımı sallayarak vermiş olduğum hazır cevabının ardından kaslar gerilmeye başlıyor, baş vücuda baskı uygularken omur ilikte basınç, ağırlık ve yoğunluk hissediliyor. Nabız artıyor, kan basıncı artıyor… Vücutla ilgili her şey tavan yapıyor. Bilinç yavaş yavaş bulanıklaşırken, odaklanmak için ekstra çaba harcıyorsun.
Ve… 8 g kuvveti başarıyla aşılıyor. Bu yüksek g kuvvetine ne karada, ne de denizde ulaşmak mümkün değil. Böylece bunu denemiş ve teyit etmiş olduk.
Yazı: Marcus Peters
Fotoğraf: Achim Hartmann, Frank Herzog, Hans-Dieter Seufert
Son yorumlar