Küçük sınıf, orta sınıf veya üst sınıf derken sayfalarımızda farklı segmentlerden araçları karşılaştırıp değerlendiriyoruz. Her fırsatta dile getirdiğimiz gibi ölçümlerimiz de puanlama sistemimiz de belirli bir norm çerçevesinde yapılıyor. Yani yapmış olduğumuz işte duygulara ve hislere yer yok. Tamamen rakamlar üzerine kurulu bir sistematik söz konusu. Ancak her zamanda kesin değerler veya puanlarla hareket edilemiyor. Konu oldukça lüks ve sınıfında ender modeller olunca, hele ki bunlar bir de tenteli üstsüzlerse nadide olma durumu gittikçe hassaslaşıyor. Bu denli farklı bir dünyada puanlamanın önemi de kalmıyor. Önemli olan genel hissiyat… Zaten kalite ve prestij gibi konularda kimsenin endişesi veya tereddüttü olmayacaktır.
Bu iki lüks, pahalı ve performanslı olduğu kadar havadar otomobili özel kılan şey tavanları. Açılabilir tente tavan. Tek bir düğme dokunuşuyla tamamen otomatik açılıyor ve kapanıyor. Öyle diğer cabrioların tente tavanı gibi değil. İyi yalıtılmış kaliteli malzemelerle neredeyse metal tavan seviyesine getirilmiş bir tente tavan bu. Hem de 50 km/s hıza kadar hareket halindeyken de açılıyor ve kapanıyor. Açılması da kapanması da başlı başına bir görsel şölen ve benzersiz bir koreografi. Doğal olarak tente tavan açılıp bagaja katlandığında bagaj hacmi coupe’ye oranla bir tık küçülüyor. Tabii aynı oranda cabrionun arka koltuk oturma alanı da daha dar. Yine doğal olarak tavan mekanizması ve karoserin rijitliği adına yapılan destekler nedeniyle cabrionun ağırlığı da coupe’ye göre daha fazla. Sonuç olarak tavan ve direkler ortadan kalktığı için karoserin ve şasinin iskeleti altlarda desteklenmesi gerekiyor. Ama bütün bunları cabrio severler büyük bir özgüvenle kabul ediyor.
Doğal olarak her iki katılımcı da üstü açık sürüşlerde kabin içindeki sürücü ve yolcunun konforu ile huzuru için tüm imkanları seferber etmiş durumda. Koltuk, direksiyon ve başlık ısıtması ile sürücü ve beraberindeki yolcunun endişe etmesine gerek yok. Tamamen gevşeyerek sürüşün keyfini çıkarabilirler. Her ne kadar BMW bu noktada Mercedes ile eşit seviyede olsa da, Mercedes sunmuş olduğu Aircap adındaki donanımla, ki bu donanım minik bir spoyler ile yol rüzgarını sürücü ve beraberinde yolcunun başlarının üzerinden zarifçe geçerek arkaya iletilmesini sağlıyor, hala BMW’nin bir adım önünde.
İlginizi çekebilir
8 Serisi daha çok iki kişilik
Bu nedenledir ki, 8 Serisi’nin arka koltuklarında oturanların yol rüzgarıyla mücadeleye hazırlıklı olması gerekiyor. Tabi önce dar arka koltuklara sığabilmesi ve sığsa bile o dik sırtlıkla rahat edebilmesi gerekiyor. Ayrıca öncüsü olan 6 Serisi Cabrio’da bağımsız bir şekilde yukarı kalkan arka cam rüzgar perdesi olarak devreye giren bölüm, 8 Serisi’nde katlanan demonte bir mekanizmaya dönüşmüş. Arka koltuk biraz dar olsa da 4,85 metre uzunluğundaki lüks cabrionun ön koltukları geniş, rahat ve konforlu bir yaşama alanı sunuyor. Bunun yanı sıra sürücü ve ön yolcu camlar kapalı olduğunda yol rüzgarından da korunmuş bir şekilde sürüşün keyfini çıkartabiliyor. Sürüş destek sistemlerinin sağlamış olduğu güven ve konforun yanı sıra konsoldaki dokunmatik ekran da işin eğlencesini ve güvenlik seviyesini yukarılara taşıyor.
Marş düğmesine basar basmaz Bi-turbo beslemeli V8 hayat buluyor. Opsiyon olarak sunulan cam vites kolunu kullanarak aracı D’ye alıp sürüş modunu da Sport-Plus olarak seçiyoruz. Bi-turbo beslemeli V8 motor gaz kelebeğinin tamamen açılmış olmasının da etkisiyle sesiyle ve tınısıyla mest ediyor. Tahmin edileceği üzere 530 HP güç ve 750 Nm tork heybetli gövdeyi harekete geçirmekte kesinlikle zorlanmıyor. Güç, sekiz kademeli otomatik şanzımanla yola aktarılıyor.
Az da değil, 2,1 ton boş ağırlık söz konusu. Bu heybetli kütle gaz emri ile birlikte ileriye doğru atılıyor. Aynalar dahil 2,14 metre genişliğindeki heybetli gövde bol virajlı yollarda inanılmaz kıvrak ve atak bir sürüş sunuyor. Tabi bunda aracın geometrisi kadar; dört tekerlekten çekiş, direksiyon sistemi, kilitli diferansiyel ve yanal salınımları azaltan uyarlanabilir elektronik süspansiyon gibi oyuncakların da büyük etkisi var. Tüm bu sistemlerin de etkisiyle BMW 8 Serisi adeta raylar üzerinde ilerliyor gibi hissettiriyor. Ne bir kayma, ne de bir tedirginlik söz konusu. Ama doğal da hissettirmiyor. Biraz suni bir sürüş hissi var. Tatlı sert olarak tanımlanabilecek M850i’nin süspansiyon sistemi, büyük bir olgunlukla çalışıyor ve kesinlikle abartılı bir sertlik göstermiyor. Ancak rahatsız edici olmasa da yol bozukluğundan kaynaklanan darbe kabin içinde ve hatta sürücü tarafından direksiyonda hissediliyor. Oysa Mercedes tüm bu sürüş koşullarında tamamen sakin ve tepkisiz kalmayı başarıyor. Aslında o da sarsılıyor, ancak tüm o darbe yürüyen aksam tarafından sönümleniyor. Yürüyen aksamın sönümlemediği kısımları ise koltuklar sönümlüyor.
Tahmin edilebileceği üzere S 560 çok ama çok daha olgun bir duruş sergiliyor. S-Serisi’nin tente tavanlı türevi alanının en iyilerinden biri olan Airmatic adındaki havalı süspansiyonun da katkısıyla asfalt üzerinde adeta süzülüyor. Yoldaki bozukluklar büyük bir özgüvenle filtre ediliyor. Zaten süspansiyon sisteminin geçit verdiği darbe kalıntılarını konforlu koltuklar tamamen yutuyor. Geriye de bir şey kalmıyor. Sadece koltuklar değil konfor konusunda iddialı olan tente tavan da oldukça başarılı. S 560, 160 km/s ile yapılan ölçümde kaydedilen 71 dB(A) en sessiz ve en iyi yalıtılmış cabrio otomobillerden biri ve aynı zamanda 5,03 metre ile en büyük cabrio otomobillerden biri olma özelliğini de taşıyor.
Gemi gibi derler ya, öyle işte
Boyutları, çizgisi, tasarımı tüm diğer detaylarıyla S-Serisi Cabrio bir otomobilden çok, bir lüks yat imajı çiziyor. Heybetli ve gösterişli. Ayrıca ileri teknoloji ile donatılmış. İster konfor, ister güvenlik isterse de eğlence olsun, günümüz otomobil teknolojilerinin tamamı S-Serisi Coupe’de kullanım buluyor. Kırmızı tente tavan, LED farlar ve koyu kırmızı kapitone desenli koltukları kaliteli ahşap süsleme ve dekorasyonlar tamamlıyor. Burmester-Surround ses sistemi, 64 renk seçeneği ve hava temizleyici ile ambiyans aydınlatması gibi detaylarla kabin içindeki mutluluk tablosu daha da güzelleşiyor.
4.0 lt hacimli V8 silindirli güçlü motor ve 80 litrelik depodan oluşan kombinasyon sayesinde uzun bir menzil ortaya çıkarken, bu sayede sürücü keyfi bozulmadan uzun süre bu ambiyansın keyfini sürebiliyor. 100 km’de 12,8 lt’lik tüketim ve 80 lt’lik depo ile hesaplandığında, 600 km menzil söz konusu. Her ne kadar BMW ile kıyaslandığında biraz daha az güç üretse de, Bi-Turbo motor 44 kg daha ağır olan S-Serisi Cabrio’yu rahatlıkla harekete geçiriyor ve oldukça sessiz bir şekilde hayranlık uyandıran performans değerlerine ulaştırıyor. Sport moduna geçilmesiyle ise ses hak ettiği tona kavuşuyor.
Zaten 469 HP güç ve 700 nm tork değeriyle S 560 oldukça dinamik ve canlı bir sürüş sunuyor. Tamam, BMW’ye kıyasla bir tık daha yavaş ama kesinlikle hantal değil. Sonuç olarak BMW’den yaklaşık 1 saniye gecikme ile 5 saniyenin altında 100 km/s çizgisine ulaşabiliyor. BMW ile kıyaslandığında en önemli fark ise asla tamamen kapatılamayan ve koruyucu melek olarak her an devrede olan ESP. Bunun avantajı da dezavantajı da var. Ve tamamen sürüş ve sürücü karakteriyle alakalı. Mercedes, her zaman olduğu gibi konforlu bir şekilde yolda olmak isteyenlere hitap ediyor.
O doğuştan bir sporcu
Tüm BMW modelleri gibi 8 Serisi’de gerek tasarımı, gerek süspansiyon ayarları ve motor karakteristiği bakımından hırçın, agresif ve haylaz bir çocuk gibi. Mercedes S-Serisi Cabrio’nun aksine o uzun veya kısa mesafe fark etmeksizin her an depara kalkmaya hazır bir sporcu. Dolayısıyla yazının başında da belirttiğim gibi. Bu karşılaştırmadan bir sonuca varmaya veya bir şekilde araçları puanlamaya gerek yok. Aynı sınıfta olsalar da ikisinin ligi ve müşteri profili tamamen farklı ve her ikisi de türünün en iyisi.
Son yorumlar