Ortaya çıkmak için uzun süre nazlandı ama artık aramızda: Alfa Romeo Giulia, ilk karşılaştırmasında Audi A4, BMW 3 Serisi ve Mercedes C-Serisi’nin karşısında. Acaba hedefi 12’den mi vuruyor? Cevabı bu yazıda…
Bu karşılaştırmalı testin yazarı, ilk Alfa Romeo otomobilini Doğu ve Batı Almanya’nın birleştiği haftasonunda duvar yıkıldığında satın almıştı: Çift karbüratörlü ve tekerlek yuvalarında paslar olan bir Alfasud’tu. Sonraki süreçte Sud’u aralarında 33, Spider, 90 ve Bertone’nin de olduğu sekiz farklı Alfa Romeo takip ettti. Şimdi de sırada yeni Giulia var: Arkadan itişli…
İlginizi çekebilir
Yazı işleri ekibi olarak hepimiz yeni Giulia’nın geliştirilmiş olmasına sevindik ve otomobil tanıtıldığında bazı küçük kaprislerini hoş görmeye hazır olduk. İlk randevumuz Giulia’nın en üst versiyonu olan Quadrifoglio’laydı. Şimdi sırada gerçek Giulia yani dizel motorlu versiyon var. Hani komşunuzda göreceğiniz… Karşılaştırmadaki diğer modellerse dört silindirli dizellerin görev yaptığı otomatik şanzımanlı Alman premium orta sınıf sedanları Audi A4 2.0 TDI, BMW 320d ve Mercedes C 250 d.
Bu dörtlü aynı zamanda Almanya pazarında bir anlamda 40 bin Euro sınıfını oluşturuyor. 180 HP gücündeki sekiz ileri otomatik şanzımanlı Alfa, 39 bin 650 Euro ile karşılaştırmanın en kelepiri. 190 HP gücündeki S tronic şanzınmanlı Audi 41 bin 400 ve yine aynı güçteki BMW ise 40 bin 100 Euro’dan başlıyor. 204 HP gücündeki Mercedes C 250 d ise 44.268 Euro’luk etikete sahip.
Sağlam Audi
Karşılaştırmaya başlama zamanı. Ancak bu kez testin galibiyle başlıyoruz: Audi A4. 2015 sonbaharında yollara çıkan B9 kodlu güncel A4 nesli, o günden bu yana çıktığı neredeyse tüm karşılaştırmalardan galibiyetle ayrıldı. Tıpkı bu seferkinde de olduğu gibi.
Audi A4’ü biraz FC Bayern Münih’e benzetmek mümkün: Sonunda kazanan onlar oluyor. Bunu sağlayan hakem, kaliteli çim veya başka belli bir unsur değil. Başarıyı getiren, uyumlu bir paket sunabilmeleri.
A4, en basit haliyle anlatmak gerekirse iyi bir üretim. Neredeyse hiçbir zaaf göstermiyor ve bolca güçlü yana sahip. Örneğin yaşam alanına ve sunduğu genişliğe bakalım. Otomobilin bagaj hacmi arkadan itişli rakiplerinden büyük olmayabilir. Ancak bagajdan öne doğru geldiğimizde avantaj Audi’den yana. Otomobil ferahlık hissi açısından önemli fazladan milimetrelere sahip. Arka bölümde omuz mesafesinin bir tık eksik olması iyi şekillendirilmiş koltuk sırtlığı sayesinde gündeme bile gelmiyor.
Konfor değerlendirmesinde de ibre Audi’den yana dönüyor. Elektronik amortisör ayarlı, konfor yürüyen aksamıyla donatılan A4, mükemmel bir tablo ortaya koymayı başarıyor. Bu donanımla beraber Alfa ve BMW’nin rahatsızlık verdiği yerlerde Audi yoluna sorunsuz devam ediyor.
Audi’nin konfor puanlarında sessiz ve dengeli çalışıp aynı zamanda da karşılaştırmanın en tutumlusu olan motor da önemli bir paya sahip. 100 km’de 6.3 lt motorinle yetinen motor Mercedes’in 2.1 lt’lik ünitesinden 0.1 lt daha tutumlu. Ancak asıl fark BMW ve özellikle de Alfa ile arasında. BMW, fazladan yarım litre yakıta ihtiyaç duyarken, Alfa tam 1.0 litre fazla motorin istiyor.
Karşılaştırmada yedi ileri çift kavramalı otomatik şanzıman da formda görünüyor. Hızlı, sarsıntısız ve telaşsız vites değiştiren şanzıman uyumlu ve olgun bir ünite görüntüsünde.
Otomobilin çok iyi olduğu konularında bir diğeri de işçilik kalitesi. Bu kaliteyi hem görmek hem de hissetmek mümkün. İç mekânlara bakıldığında bu dörtlü arasında en parlak, sağlam ve kaliteli görünen Audi. Mercedes bile Audi’nin seviyesini yakalayamıyor.
Dinamik BMW
Aynı şekilde BMW de işçilik ve malzeme kalitesinde Audi’nin seviyesinde değil. Ancak onun güçlü olduğu yönler başka. Mesela keyif veren yürüyen aksam. Otomobil bir hayli konforlu bir altyapıya sahip olsa da genlerindeki sportifliği saklamıyor. Köşeleri kolayca dönen ve sport modunda hafif driftlere bile imkân veren otomobilin ESP’si olaylara müdahele etmek için çok aceleci davranmıyor. Bu sayede az tecrübeli sürücüler bile kendilerini yanlama kralı olarak hissedebiliyor.
Değişken destekli opsiyonel spor direksiyon sistemi bu sürüş hissinde önemli bir paya sahip ancak biraz daha geri bildirim verebilirmiş. Ancak bu tamamen kişisel bir zevk meselesi. Tıpkı opsiyonel M direksiyon simidinin 3 Serisi’nde biraz abartılı durması gibi. Övgüye gelecek olursak ele çok iyi oturan vites değiştirme kulakçıklarından bahsedebiliriz.
190 HP gücündeki dizelle uyumlu bir işbirliği yapan sekiz ileri otomatik şanzıman Steptronic yeniden etkileyici olmayı başarıyor. Derler ki en iyi otomatik şanzıman kendisini hissettirmeden işini yapandır. Steptronic’te de durum böyle. Vites değişimleri öylesine akıcı ve yumuşak gerçekleşiyor ki, insan bundan iyisi olamaz diye düşünüyor.
2.0 lt’lik dizel de kendisine pek laf söyletmiyor. Evet karşılaştırmanın en yumuşak çalışma karakterini sunamıyor olabilir ancak burada sadece Audi daha iyisini ortaya koyabiliyor. Buna karşın motorun daha canlı bir his verdiği ve gaz pedalına daha hassas tepkiler sunduğu da bir gerçek. Performans değerlerine bakıldığında Alfa ve Audi’nin seviyesinin yakalandığı görülüyor. Buna bir de orta şekerli tüketim değerleri de eklendiğinde ortalama bir motorla karşı karşıya olduğumuz hissi beliriyor. İnsan bir BMW’den daha fazlasını bekliyor.
Benzer bir yorumu aydınlatma sistemi için de yapmak mümkün. Çünkü Audi A4 dışındaki tüm otomobiller standart olarak halojen farlarla yollara çıkıyor. Bu durum böylesi pahalı otomobillerde çağa uygun değil ve daha iyi bir aydınlatma performansı için Audi dışındaki modellerde 1000-1400 Euro arasında fark ödemek gerekiyor. Audi’de xenon far standart ancak LED için 1190 Euro opsiyon bedeli var.
Karşılaştırmanın en eski otomobili olan 3 Serisi, söz konusu kokpit kullanımı olduğunda, en yeni nesil iDrive ile donatılmamış olsa da hâlâ en iyi olmayı sürdürüyor. Rakipleri, BMW kadar güvenli ve sezgisel bir kullanım sunamıyor.
Uyumlu Mercedes
Mercedes C 250 d’ye geldiğimizde, marka geleneklerini yansıtırcasına, karşılaştırmanın en pahalı otomobilini de bulmuş oluyoruz. Ancak Mercedes aynı zamanda dörtlünün en güçlüsü: 204 HP’lik motor Alfa’dan 24 HP, Audi ve BMW’den ise 14 HP daha güçlü. Ancak bununla birlikte otomobilin karşılaştırmanın en ağırı olduğunu da unutmayalım: 1649 kg, Alfa’dan 115 kg daha ağır olmak anlamına geliyor. Bu açıdan bakıldığında motorun belirgin bir performans üstünlüğü sunacağını düşünenler hayal kırıklığına uğrayabilir. Aradaki farklar nüanstan öteye gitmiyor.
Ancak şu gerçeği de göz ardı etmeyelim ki motor çok tutumlu. 6.4 lt/100 km’lik ortalama test tüketimini Audi’den dikkate alınmayacak kadar fazla. Bu güçteki ve ağırlıktaki bir otomobil için kesinlikle çok başarılı olan tüketim değerini daha dikkatli ve özenli bir sürüşle 6.0 lt/100 km’nin altına düşürmek de mümkün. C 250 d, elbette ki cimri bir dizel motordan fazlasını sunabilen bir otomobil. Örneğin karşılaştırmanın en konforlu yürüyen aksamını ve rahat koltuklarını… Rakiplerine göre biraz daha kısıtlı genişlikte bir yaşam alanı sunan C-Serisi’ndeki atmosfer; Alfa, Audi ve BMW’den daha korunaklı ve özenli. Buna ek olarak çok sayıdaki elektronik güvenlik ve asistan sistemi sürücüye iyi bir his veriyor. Benzer bir durum otomobilin yürüyen aksamı için de geçerli. Yoldaki pürüzleri özenli bir biçimde filtre eden süspansiyon sisteminin huzuru, BMW’den farklı olarak, araç yüklü konumdayken de bozulmuyor. Bu başarılı karakterde, test aracının opsiyon listesinde yer alan havalı süspansiyon sistemi Airmatic ile donatılmış olmasının çok büyük bir payı olduğunu da hatırlatalım.
C-Serisi’nin öne çıkan bir diğer noktasıysa hisli, iyi ayarlanmış, Alfa ve BMW kadar direkt olmasa da canlı tepkiler veren ve aynı zamanda da saydam bir geri bildirim sunabilen direksiyonu oluyor. Mercedes, az farkla da olsa ikinci sıranın sahibi oluyor.
Güzel Alfa
Karşılaştırmanın dördüncüsüne baktığımızdaysa aradaki farkın çok ciddi olduğu görülüyor. Bu karşılaştırmada Giulia, Alman rakipleriyle tam anlamıyla kapışamıyor. Alfa, 2.2 lt’lik bu versiyonunda fiyat dışında hiçbir disiplinde önemli ve gerçek bir üstünlük sunamadı ki, bu bölümde de fark beklendiği kadar büyük değil.
Teorik bilgi sonrası yola çıkalım: 2.2 lt’lik dizel motor biraz gürültülü bir biçimde çalışıyor. Bu durumda şanzımanın da payı olabilir. Prensipte BMW’deki sekiz ileri otomatikle aynı olan ZF imzalı şanzıman, Alfa Romeo’da BMW’deki kadar uyumlu çalışmıyor. Beklemeyen vites değişimleri, sarsıntılı vites düşürme ve gereksiz vites değişimleriyle karşılaşılabiliyor. Buna ek olarak gaz ve fren pedalları birbirine fazla yakın yerleştirildiği için frenleme sırasında istemeden de olsa gaz pedalına temas edilebiliyor. DNA adı verilen sürüş modu şalteri dinamik modunda olmadığı sürece Alfa genelde yorgun hissettiriyor. Motor gaz pedalı emirlerine cılız tepkiler verip isteksiz ve yapay olarak frenlenmiş etkisi bırakıyor. Bununla birlikte motorun özellikle bir tutumluluk mucizesine imza atmadığına daha önce değinmiştik. Otoyola çıkıldığında yüksek gürültü seviyesi ve biraz pürüzlü kalan düz gidiş kendini hissettiriyor. Direksiyon çok canlı bir çalışma karakterine sahip ancak hissiyatı rakipleri kadar dengeli değil. Bozuk yollara çıkıldığında Giulia kaprisli bir hal alıyor. Yürüyen aksamdan vuruntu gelirken, darbeler rakiplerindeki kadar özenli bir biçimde filtre edilmiyor. Bu durumda güzel İtalyan’ın rakiplerinden farklı olarak adaptif amortisörlerle donatılmamış olmasının da etkisi var.
Devlet yollarına çıktığımızda yol tutuş karakterinin bu tür zaafları unutturacağını düşünürken, otomobilin burada da V6 motorlu dört tekerlekten çekişli performans versiyonu Quadrifoglio’dan farklı olarak yeterince uyumlu olmadığını söylemeliyiz. Giulia, arkadan itişli bir otomobil olmasına rağmen virajlarda önden kayma eğilimi gösteriyor. Otomobilin arkadan itişli yapısını belki hafif bir arkadan kayma eğilimi vurgulayabilecekken, devre dışı bırakılamayan ESP’si nazik ve etkili bir biçimde tüm arkadan kayma olasılıklarını önceden önlüyor.
Peki, merakla beklenen bu güzel İtalyan’ın öne çıkan yönleri yok mu? Elbette var: Geniş bir yaşam alanı sunabiliyor ve karşılaştırmadaki en hafif otomobil. Ancak günün sonunda genel bir değerlendirme yapıldığında otomobilin sanki tam olarak hazır olmadığı düşüncesi baskın hale geliyor. Önceki Alfalar’da da benzer bir durum vardı ve bu durum otomobillerin sevilip talep görmesine engel olmamıştı.
Yazı: Heinrich Lingner
Fotoğraf: Hans-Dieter Seufert
Son yorumlar