Maserati’de eski bir gelenektir, otomobillere rüzgar ismi verilir. Tıpkı Khamsin, Bora, Merak, Mistral ve Shamal gibi Ghibli de, bu gelenekten payını almış bir Modena’lı… Ghibli, bildiğiniz “Kıble” anlamını taşıyor. Türkiye’ye 34 adet ithal edilen ve şu an ancak 27 tanesi hayatta kalan bu İtalyan yakışıklısını, Retro köşemizin ilk bölümü için seçtik.
Ghibli’nin en önemli ayrıcalıklarından biri, İtalyan otomotiv endüstrisinin Gucci’si olarak bilinen Marcello Gandini’nin tasarımı olması. Ama bundan bile daha önemli bir özelliği var bu yakışıklının: Ghibli, Maserati için bir milat sayılan, çift turbolu V6 motor döneminin de son modeli. Ghibli’den sonra, V6 faslını kapattı Maserati ve eskisi gibi V8 motorlara dönüş yaptı. Çift turbo beslemeli tasarlanan bu V6 blok, 70’lerin sonunda doğdu. Markayı, batmaktan kurtarıp, 1975 yılında satın alan ve ünlü De Tomaso firmasının sahibi olan Alejandro De Tomaso’nun, muazzam bir otomobil tutkusu taşıdığı bilinir. Bu tutkusunun peşine takılarak, o tarihlerde çok “acayip” ve biraz da sorunlu bir teknoloji olarak kabul edilen turboya inanan De Tomaso, dostlarının “sen delisin” türünden laflarına kulak tıkayarak, bir değil, çift turbo beslemeli bu motoru yarattı. Ve bu yepyeni teknolojiyi, yeni bir model serisi için kullandı: Biturbo.
Hem iki, hem de dört kapılı olarak üretilen Biturbo serisinin son versiyonu ise Ghibli oldu. Hayatına üç karbüratörlü, üstten birer olmak üzere iki egzantrikli ve 12 supaplı başlayan V6, Ghibli için evrim geçirdi ve çok nokta enjeksiyon, üstten 4 egzantrik ve 24 supap gibi, dönemine nazaran oldukça ileri bir teknoloji ile donatıldı. Tüm bu teknik gelişimler ile -1992 yılı için düşünürsek- 306 HP gibi müthiş bir güç üreten motor, Ghibli’nin garajdan çıkıp, 100 km/s hıza ulaşması için sadece 5.7 saniyeye ihtiyaç duymasını sağlıyordu.
İlginizi çekebilir
Evet, Ghibli bugün için bile oldukça hızlı ve güçlü bir otomobil. Ama onu kullanmak nasıl bir his, size neler sunuyor, esas onu konuşmak lazım. İşte geldik, başlıktaki “aktör” meselesine.
Ghibli için aklıma ilk gelen teşhis, “şizofreni”… Üç farklı karakteri var ve işin enteresan yanı, bu üç karakterden hangisini seçebileceğinize dair her zaman bir insiyatifiniz olamayabiliyor. Bazen kararı Ghibli veriyor yani. Size uyum sağlamaya çalışan bir otomobilden ziyade, sizinle birlikte “takılan” bir yol arkadaşı gibi Ghibli.
İlk rolü, filmin yakışıklısı. Bu aynı zamanda, üç karakterinden her zaman güvenebileceğiniz ve sizi asla şaşırtmayacak yegane olanı. Ghibli’nin tasarımında süslü detaylar yok. Smokin giymiş gibi sade bir şıklık var. Güzel göründüğünden her zaman emin olabilirsiniz. Büyük usta Marcello Gandini, onu tasarlarken, aslında bir süper spor yaratmayı hedeflememiş. Sivri bir burnu, alçak bir kaputu, spoylerleri yok çünkü. Bu bir GT. GT’ler sade ve seçkin durur. Ghibli de bu şartı yerine getirebiliyor.
İkinci rolüne gelince… Ghibli’nin donanımına bakarsanız, bırakın 1992’yi, bugünün lüks sedanlarında bile nadir bulunan konfor özellikleri buluyorsunuz. Elektrikli koltuklar, Connolly üretimi hakiki deri kaplı. Dijital kliması mükemmel çalışıyor. Hakiki maun kaplamalar, okuma lambaları, ışıklı makyaj aynaları, harika bir ses sistemi… Konsoldaki saat Cartier, koltuklar Recaro, jantlar O.Z, Ghibli adeta lüks markaların buluştuğu İstinyepark gibi. Bu otomobilde ne eksik dediğinizi duyar gibi oluyorum. 4 farklı sertlik ayarlı elektro-mekanik süspansiyon sistemi bile mevcut… Sanki şoför ile kullanılacak bir sedan gibi donatılmış. Tam bir 4 koltuklu GT, içinde bulunmak zevkli, hatta şımartıcı…
Durduğu yerde işte böyle Ghibli.. Tipik bir Maserati; dikkat çekmeyi sevmiyor, ama işi bilen otomobil severleri kendine hayran bırakıyor. Fakat… İş A noktasından B noktasına gitmeye gelince, o şık ve mağrur GT gidiyor, Ghibli’nin tuhaf ruh halleri meydana çıkmaya başlıyor…
Bu “konfor abidesinin” motorunu çalıştırıp, yola çıktığınızda, Ghibli, karanlık yüzünü gösteriyor. Modern spor otomobillerdeki gibi “City”, “Comfort” gibi sürüş karakterini yumuşatan modlar, akıllı şanzımanlar filan yok. Onun yerine seramik balatalı debriyaj, %70 oranlı kilitli diferansiyel, 6 ileri Getrag şanzıman ve motor sesi var. Ghibli’yi ister Boğaz hattında gezinmek için, ister İstanbul Park’da gazlamak için, ister otobanda seyahat için kullanın, bu gerçekleri sürüş esnasında daima hissediyorsunuz. Ghibli talepkar, sürücüsünden hep dikkat istiyor. Viraja girerken iki kere düşünmelisiniz. Çukur ve kasislere karşı devamlı tetikte olmak zorundasınız. Hararet ibresi 50’yi geçmeden yola çıkmayı düşünmeyin, hele ki, 1-2 kilometre yol yapıp, şanzıman yağı ısınmadan gazlamayı hiç düşünmeyin. Ona, ısınması için birkaç kilometre müsaade edin ve az önce içinde oturduğunuz lüks otomobilin, bir pist otomobiline nasıl dönüştüğünü hayretler içerisinde izleyin. 4000 devire kadar gücünü zaten belli eden V6, bu devirden sonra turboların da gelmeleriyle birlikte iyice çileden çıkıyor ve 7000 devire ne zaman geldiğini anlayamıyorsunuz, çünkü o sırada patinaj yapan Ghibli’ye laf geçirmekle uğraşıyor oluyorsunuz. Yağmurlu bir günde onu kullanmak mı? Bir daha düşünün, bence taksiyle gidin… Orta devirlerde sabit tutabilirseniz, V6 size harika bir akustik sunuyor. Dur-kalk işlerini sevmiyor, trafikten nefret ediyor… Nişantaşı’nda gezen Maserati’lerden biraz farklı. Hızlanıp, soğuk hava yüzüne çarptıkça, intercoolerlar turbolara daha iyi soğuma sağlıyor ve Ghibli hızlandıkça açılıyor. Getrag şanzımanları bilen bilir, yumuşak vites değiştirmek pek mümkün değil, hatta şanzımana sert davranırsanız daha rahat geçiyor vitesler. Getrag’a uyum sağlayıp, hızlı vites değiştirebilirseniz, turbo boşluğu olmuyor ve hızlanma 240 km/s’e kadar aynı tempoda sürüyor. Ton başına düşen güç, 2015 yılı için bile müthiş: 226 beygir. Bu gücü frenlemek için, üretildiği yıla nazaran çok ileri bir donanım seviyesi bahşedilmiş Ghibli’ye. ABS ve 16 inç jantların içindeki 4 diske ilaveten, 4 kademeli sertlik ayarına sahip, KONI imzalı elektro-mekanik süspansiyon mevcut. 1992 yılı için ütopik şeyler bunlar tabii…
Otomobillerin hala güzel ve karakterli oldukları 90’ların bu genç klasiği, otoparkta dururken, tipik bir kuzey İtalyalı gibi şık ve sakin. İçinde oturduğunuzda son derece konforlu ve cömert. Ama seyir esnasında, onu tanıyamıyorsunuz, tam bir Güneyli gibi davranıyor, agresif, sert… Lüks bir yarış otomobili gibi, gerçekçilikten uzak. Playboy’lara göre değil, benzin kafalar için yaratılmış. Kuralları Ghibli koyuyor, size de ona eşlik etmek düşüyor, ya seviyorsunuz, ya da nefret ediyorsunuz…
Yazı:Aras Dinçer
Foto:Savaş Yılmaz
Son yorumlar