Geçtiğimiz ay, bir yol hikayesi çekmek amacıyla BMW 520i’ye atladığımız gibi soluğu Selanik’te aldık. İstanbul’dan rahat bir tempoyla yaklaşık 6-7 saatte varılan 625 km’lik Selanik rotasını şiddetle tavsiye ediyorum.
Selanik bana her zaman keyif vermiştir. Hem Atatürk’ün doğduğu şehir olması, hem ruhen bize yakın olan insanları barındırması, hem de yol boyunca yediğiniz muhteşem lezzetler Selanik yolculuğunu çekici kılan özellikler. Bu duygularla geçtiğimiz ayın ortalarında kendime bir haftasonu rotası çizdim ve Atatürk’ün doğduğu kent olan Selanik’e doğru yola çıktım. Bana bu yolculukta BMW 520i eşlik etti.
İlk durağımız Yunan sınırında yer alan İpsala. İstanbul’dan öncelikle TEM Otoyolu’nu takip ederek burada Kınalı sapağından ayrılıyorsunuz. Ardından sahili solunuza alarak yaklaşık 2 saatlik bir yolculukla İpsala’ya varıyorsunuz. Burada sınırdan geçmek için ihtiyacınız olan şeyler aslında gayet basit. 63 Euro veriyorsunuz ve yeşil sigorta adı verilen bir belge alıyorsunuz. Tabi Yunanistan’a geçmek için Schengen vizenizin olmasını da hatırlatmam gerek. Hem sıra, hem de işlemler sebebiyle yaklaşık yarım saat sonra Yunan tarafına geçtik ve otobana çıktık. İkinci hedefimiz Kavala’ya gitmek…
İlginizi çekebilir
Sınırı geçtikten yaklaşık 2 saat sonra sırasıyla Alexandroupoli (Dedeağaç), Komotini (Gümülcine) ve Xanthi (İskeçe) rotasını takip ederek 170 km uzaklıktaki Kavala’ya varıyoruz. Kavala, 1387’den 1912’ye kadar Osmanlı Devleti’nin bir parçasıymış. 16. yüzyılın ortasında İbrahim Paşa, Sadrazam ve Kanuni Sultan Süleyman bir su kemeri inşaasıyla Kavala’nın gelişmesine katkıda bulunmuş. Kavala’ya gelip bu kemeri görmemek neredeyse imkansız. Osmanlı ayrıca Panagia tepesindeki Bizans kalesini de genişletmiş. Bu iki yapı da şehrin önemli simgeleri arasında yer alıyor. Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa 1769’da bu şehirde doğmuş. Evi bir müze olarak korunuyor ve ziyarete açık. Kavala’da daha önceki tecrübelerime dayanarak yemeği limanda yer alan Orea Mitilini’de yiyoruz. Türkçesi Güzel Midilli olan bu yerde, nefis deniz ürünleri yiyebilirsiniz. “Güzel Midilli” Kavala’da isim yapmış bir yer ama Türkler burayı Todori’nin yeri olarak biliyorlar. Nedeni kapıda sizi bekleyen ve “Hoş Geldiniz” diye sizi karşılayan bay Todori. Evet, bay Todori sizinle Türkçe konuşuyor. Broşürlerinde “Todori Türkçe konuşacak“ bile yazmışlar. Todori, mübadele sırasında İzmir’den kalkıp Kavala’ya yerleşiyor. Buraya gelirseniz ahtopot, kalamar, midye pilavı ve tuzlama uskumru yemeyi sakın ihmal etmeyin. Fiyatlar da son derece makul.
Bundan sonraki durağımız Selanik. Yine yaklaşık 2 saatlik bir yolculuktan sonra Selanik’e varıyoruz. Selanik İzmir’le adeta ikiz kardeş gibi. Hem coğrafi konumu hem de yerleşimi İzmir’e çok benziyor. En popüler yeri olan sahil kesimi adeta Kordonboyu’nu andırıyor. Kordonboyu’na benzeyen sahil yolu, Beyaz Kule adı verilen tarihi yapı ile sona eriyor. Beyaz Kule, Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaptırılmış. Selanik Yunanlıların eline geçtikten sonra kule beyaza boyatılmış. İsmi buradan geliyormuş. Ancak zamanla kule yine eski rengine dönmüş. Selanik Yunanistan’ın ikinci büyük şehri ve çok genç bir nüfusu var. Şehirde sürekli bir eğlence havası hakim ve bu durum sabahın ilk ışıklarına kadar devam ediyor. Ladadika bölgesi adı verilen yerde bizdeki Nevizade ve Asmalımescit’i andıran lokantalar ve sokak barları yer alıyor. Yemeğimizi şehrin diğer tarafında denizin hemen kenarında yiyoruz. Yemekler yine müthiş. İkinci gün denize girmek için Selanik merkezine yaklaşık yarım saatlik mesafedeki Perea bölgesine gittik. Açıkçası bu kadar güzel bir denizle karşılaşacağımı düşünmemiştim. Perea sahili boyunca irili ufaklı tavernalar bulunuyor. Burada son dönemde yediğim en iyi kabak kızartmayı yediğimi belirtmem lazım. Üçüncü gün dönüş yoluna geçmeden seyehatimizin asıl amacı için Atatürk’ün doğduğu evi ziyaret ediyoruz. Aynı zamanda konsolosluk olarak kullanılan bu bina her zaman ziyarete açık. Burada sürekli Türk ziyaretçilerin olduğunu belirtmem gerek. Biz oradayken yaklaşık 30 kişilik bir Türk kafilesi evi ziyarete geldi.
İstemeyerek de olsa dönüşe geçiyoruz. Bu kez yemek yiyeceğimiz adres, Alexandroupoli yani Dedeağaç. Türk sınırına yaklaşık 45 km uzaklıktaki bu şirin kasaba haftasonu kaçamağı için ideal bir yer. Hem yemekler çok güzel hem de deniz. Türkiye’den buraya sadece yemek yemek için gelenler bile oluyormuş. Zaten biz oradayken 7-8 tane 34 plakalı otomobil gördük.
Açıkçası bu seyahat ile ilgili yazılacak çok şey var ancak benim yerim biraz dar. Eğer imkanınız varsa bu rotayı kesinliklikle yapmanızı öneririm. Hem yol kalitesi çok üst düzeyde olduğu için yolculuk kolay geçiyor, hem nefis yemekler yiyorsunuz, hem de gayet ucuz bir şekilde bütçenize uygun bir tatil yapabiliyorsunuz.
Yazı: Yaman Yılmaz
Son yorumlar