Bünyesinde Formula 1 ekibi olan bir süper spor otomobil markasını özgür bırakırsan ne olur? Tıpkı zamanında Ayrton Senna’nın rakiplerine toz yutturduğu gibi benim diyen süper sporcuya nal toplatan trafiğe çıkma onaylı bir yarış otomobili ortaya çıkar.
McLaren Senna ile Formula 1 arasındaki bağ çok net: İkisinin de çıkış noktası aynı. Bu ise ağırlığı düşürmek ve eşzamanlı olarak güç ile yere basma kuvvetini arttırmak anlamına geliyor. Trafiğe çıkma onaylı yarış otomobilinin ağırlığını düşürme noktasında Formula 1’deki çözümler devreye giriyor. Monokok şasiden koltuklara, devasa spoylerden karoser panellerine kadar her alanda karbon alaşım malzemeler kullanılıyor. Tümünün toplam ağırlığı ise 60 kg.
İlginizi çekebilir
Söz konusu etkili diyet sayesinde Senna, yakın akrabası ve ürün gamının tepe noktası olan 720S’ten 110 kg daha hafif olmayı başarıyor. Senna’da kullanılan motor da zaten 720S’ten alınmış. Ancak üzerinde oynanarak gücü yüzde 11 arttırılmış. Bu, 800 HP güç ve 800 Nm tork demek oluyor. Devasa ve aktif arka spoyler hatırı sayılır bir yere basma kuvveti üretiyor. Konu böylesine iddialı bir yarışçı olunca, McLaren da tanıtım için bir yarış pisti seçti. Haliyle bu pist günün anlam ve önemine uygun olmalıydı: Estoril. Estoril önemli bir pist, çünkü Ayrton Senna ilk Gran Prix zaferini bu pistte elde etti. Yağmurlu bir yarıştı.
Senna’nın 1985 yıllının teknolojisiyle üstelik oldukça yağmurlu bir havada Lotus ile yarış kazandığı pistte ben gelişmiş teknolojilerle donatılmış, gelişmiş malzeme ve üretim teknikleriyle üretilmiş milyonlarca Euro değerinde üstelik çoktan satılmış karbon araçla, hem de kuru zeminde gezinti yapacağım. Kuzeyden gelen yağmur bulutları ise bu keyfi yarıda kesmeye aday. Dolayısıyla program hızlandırılıyor. Kıyafet değiştirme süresi kısalıyor. Pist ve güvenlik bilgilendirmesinin ardından yağmur gelmeden piste çıkıyoruz. Pist 13 virajdan oluşuyor. Bunlardan sonuncusu hemen start-finiş düzlüğünün öncesinde bulunuyor ve 180 derecelik açısıyla adeta hiç bitmeyecek sonsuz bir virajı andırıyor. Bu viraj sonrasındaki start-finiş düzlüğünde rahatlıkla 280 km/s hıza ulaşılabiliyor. Düzlüğün sonunda 110 derecelik bir viraj bulunuyor. Bu virajda çoğu sürücü erken fren yapabiliyor. Ama Senna 200 km/s hızdan 720S ile kıyaslandığında 16 metre daha erken durabiliyor. Sarı bayrak yavaş sürmeyi gerektiriyor. Önce 720S ile altı ve ardından Senna ile altı tur attık. Tümünde de ön yolcu koltuğunda bize bir görevli eşlik etti.
Önce 720S
Daha binmeden insanın her bir yanını heyecan kaplıyor. Yarış eldivenlerini tak, kask tak ve tabii ki de boyunluk. 720S’in de kapısı tavanın ortalarına kadar uzanıyor ve yukarı doğru açılıyor. Böylece araca binerken kask herhangi bir yere çarpmıyor ve kendimi bir anda yarış tipi koltuğa süzülürken buluyorum. Kısa bir bilgilendirmenin ardından marşa basarak aracı çalıştırıyorum.
Bu süper sporcu neredeyse bir Opel Astra kadar kolay ve pratik bir sürüşe sahip. Ancak her şey bir anda olup bitiyor. Yani her şey çok hızlı. Ama kesinlikle sürücüyü germiyor. İşin daha da ilginç yanı şaşırtıcı derece konforlu bir sürüş sunuyor. Direksiyon kesinlikle ağır değil ve kaskın altında rahatsız edici bir gürültü patırtı yaşanmıyor.
Direksiyon üzerindeki elcikleri kullanarak vites değiştirmek sinyal vermek kadar zahmetsiz ve kolay. Devir göstergesinin sarıya dönmesiyle birlikte güç kendini iyice hissettirmeye başlıyor. İlk turda otomobil ile pisti tanımaya ve olaya adapte olmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla hızımız makul seviyelerde ve çok da fren gerekmiyor. Estoril pistinin virajları farklı bir çizgide gitmeyi gerektiriyor, ancak kokpitten bakıldığında her biri de birbirinin aynı gibi görünüyor. Tam bu noktada bizlere eşlik eden görevli devreye giriyor ve sürücüyü hız, vites ve fren manevralarıyla ilgili bilgilendiriyor.
McLaren 720S dar virajlarda bile kıvrak ve atak hissettiriyor. Neredeyse yok denilecek kadar az yana yatma ve en üst seviyede tutuş viraj hızlarını yukarıya taşırken, sürüş keyfine de keyif katıyor. Amatör bir sürücü olarak bir süper sporcunun limitlerini algılamak çok daha zor. Araç o kadar güven veriyor ki, kendini rahatlıkla kaptırıp limitleri aşma eğilimine girebiliyorsun. 720S çok çabuk hızlanıyor. Start-finiş düzlüğünde kendini bir anda 250 km/s çizgisinde buluyorsun. Aslında üç şeritli olan yol bir anda tek şeritli gibi hissettiriyor. Direksiyonu ister istemez daha sıkı tutmaya başlıyorsun.
Start-finiş düzlüğünün sonundaki viraj öncesinde frene dokunmak yeterli. Karbon frenler 720S’in hızını mükemmel dizginliyor. Ancak sanki sert fren anında 720S çok fazla öne doğru yığılıyor gibi. Fren sistemi aşırı yükte bile görevini başarıyla yerine getiriyor.
Kısa bir mola zamanı. Terimiz soğuyor. Senna’ya geçiyoruz. 720S’in yarış tipi koltukları vücudu bir tişört gibi sarıyordu. Senna’da adeta ikinci bir ten gibi kavrıyor. Altı nokta emniyet kemerinin kilidi kaskın ölü açısında yer alıyor. Sürücünün görüş alanında sadece ve sadece sürüş için gerekli olan kumanda elemanları yer alıyor. 720S’te olduğu gibi harekete geçmek son derece rahat ve pratik bir şekilde gerçekleşiyor. Marş düğmesi tavana yerleştirilmiş durumda. V8 daha sesli ve daha kızgın çalışıyor. 720S kadar yumuşak bir şekilde kalkış yapıyor. Sarsma yok, sadece daha gürültülü. Özel olarak geliştirilen ve 20 inçlik devasa jantları çevreleyen Pirelli marka lastikler çamurluk içlerine toz ve taş fırlatıyor.
Pit alanı çıkışında gaz pedalına sonuna kadar basar basmaz Senna ok gibi fırlıyor. Akıllarda uyanan soru: Az önce bize arkadan çarpan kamyon kaç ton ağırlığa sahip? Daha ‘McLaren’ diyemeden 85 derece açılı ilk virajda buluyoruz kendimizi. Frenler? Sanki yola çapa atmış gibi göz açıp kapama süresi içerisinde Senna‘yı durduruyor.
Önce bir adet 180 derecelik viraj, ardından bir tane daha 180 derecelik viraj. Virajlar bütün hızıyla akıyor. Sanki tekerlekler asfalt üzerinde değil de, raylar üzerinde ilerliyor. Tıpkı Ayrton Senna’nın 1985 yılında yağmurda yaptığı gibi. Lotus tasarımcısı ‘diğerleri ıslak zeminde sürerken, o sanki kuru zeminde sürüyor gibiydi’ diyerek deneyimli pilotun sürüş performansını övüyor. 720S ile kıyaslandığında Senna, Estoril pistinde 6 saniye daha hızlı. Senna adeta asfalta yapışıyor ve hiçbir şekilde ideal çizgisinden çıkmıyor. Onu çizgisinden çıkartmak için ekstra saçmalamak gerekiyor.
Muhteşem frenler
Senna, start-finiş düzlüğünde çılgınlar gibi hızlanıyor. Doğal olarak göz açıp-kapama süresi içerisinde düzlük bitiyor. Düzlüğün sonu ise viraj demek. Fren noktasını dikkate almıyorum. Geç fren yapmak istiyorum. Görevli arkadaş panik bir şekilde ‘fren, fren, daha sert fren’ şeklinde uyarınca asılıyorum frenlere. Senna adeta pençelerini asfalta saplamış gibi yavaşlıyor. Kemerin göğsümde oluşturduğu baskı nefes almamı güçleştiriyor. Ancak oluşan G kuvveti hafiflemeye başlayınca normal bir şekilde nefes almaya başlıyorum. Uygun hıza zamanında düşerek viraja giriyorum.
Gerçekten de keyifli. Bir Senna sahibi olmak isterdim. Ancak o kadar param yok. Gerçi olsaydı da sipariş etmek için geç kalmış durumdayım. Bir Senna sahibi olabilmek için McLaren yetkilisinin henüz 2017 yılı ortalarında bu projeden bana bahsetmiş olması ve ön sipariş açmış olması gerekiyordu.
Bu tarz bir bilgi size ulaşmadı mı? Bana da ulaşmadı zaten. Dolayısıyla çok geç kaldık. Üretilmesi planlanan 500 adet McLaren Senna satıldı ve tükendi bile. Oysa çoğu henüz üretilmedi bile! Evet, evet araçların tamamı üretilmeden satıldı. Görünüşe göre ‘yok satıyor’ tabiri tam da yerinde. Ama üzülmeyin. McLaren şimdiden bir sonraki Ultimate serisi projesini müjdeledi bile. Üç koltuklu Speedtail (BP23) modelinden 106 adet üretilecek.
Yazı: Gerd Stegmaier
Fotoğraf: McLaren
Son yorumlar