Taş ocağına girmiş olabiliriz. Amacımız sadece fotoğraf çekmek. Bu araçların asıl yaşama alanının olmadığının bilincindeyiz. Opel Crossland X, Seat Arona ve VW T-Roc olmak üzere bu üçlü boyutlarına aldırmadan kent yaşamında ileri seviyede kullanım kolaylığı vaat ediyor. Test için turbo benzinli versiyonları bir araya getirdik.
Evet, biraz tezat bir foto ile açılış yaptık. Biliyoruz, bu araçların hiçbiri taş ocağına gitmeyecek ve hayatlarını şehir içinde geçirecek. Bir piknik bahanesiyle küçük bir patika görür ise ne ala. Bu araçların yerden yüksek yapısının amacı araziye çıkmak değil, tamamen farklı: yerden yüksek yola hakim bir sürüş ve sürüş esnasındaki güven duygusunu artırmak.
İlginizi çekebilir
Şehirli SUV’lar en başından itibaren arazi aracı olarak konumlandırılmadı. Başlangıç olarak amaç var olan ürünlere alternatif yaratmaktı. Örneğin kompakt veya küçük sınıf otomobil tüketicisine daha yüksek daha heybetli bir görünüme sahip bir alternatif sunmaktı. Gel zaman, git zaman bu araçlar kendi sınıfını yarattı. Hatta kendi sınıfını yaratmakla kalmadı, ilk çıkış noktası ve platform sağlayıcısı araçların önüne bile geçti ve trend haline geldi. Günümüzde hemen her markanın bu tarz, hem de farklı boy ve sınıflardan, birkaç ürünü bulunuyor. Söz konusu modanın en yeni üyesi olan VW T-Roc ise yakın akrabası Seat Arona ve teknik yapısını Fransa’dan alan Opel Crossland X’e meydan okuyor.
Opel, X takısı ile olayın adını koyuyor
Artık Opel cephesinde işlerin ritmini Peugeot/Citroen belirliyor. Sonuç olarak marka şu an her şeyi ile PSA’ya bağlanmış durumda. Ancak Crossland X satın alma sürecinden önce geliştirilmiş bir ürün ve platform paylaşımının adı o zamanlardan konmuştu. Yani, evet Crossland X teknik yapısını Peugeot’dan alıyor. Sadece teknik yapı da değil; motor, bilgi ve eğlence sistemi de PSA imzasını taşıyor. Kokpit tasarımına bakıldığında ise Peugeot esintisine rastlamak mümkün değil. Tamamen özgün bir Opel çizgisi hakim. Ancak bilgi ve eğlence sisteminin alt menüsüne girer girmez Peugeot etkisi kendini hemen hissettiriyor. Örneğin şerit takip sistemini aktife etmek için uygulanması gereken menü hamleleri de yine Peugeot esintisinin yansıması. Bu fonksiyona erişmek bu kadar zor olmamalı. Öte yandan iç mekandaki malzeme ve işçilik kalitesi de Opel tarafından geliştirilen modeller kadar ikna edici değil.
Malzeme ve işçilik kalitesiyle puan kaybediyor olabilir, ama Crossland X bunu iç mekan fonksiyonelliğiyle çok iyi dengeliyor. Arka koltuk sırası 15 cm ileri-geri kaydırılabilir. Ayrıca sırtlık eğimi de bulunuyor. Böylece bagaj hacmi kullanım amacına bağlı olarak uyarlanabiliyor. En azından teorik olarak. Uygulamada ise işler farklı. Arka koltuk diz mesafesi öyle pek de cömert sayılmaz. Dolayısıyla arka koltukta biri otururken bagajı büyütmek için koltuğu öne çekmek pek mümkün olmuyor. En geride olsa bile arka koltuklar türünün en konforlusu sayılmaz. Ön koltuklar çok yönlü ayar imkanıyla sürücüye ideal oturma pozisyonunu ayarlamaya yardımcı olsa da, şekil itibariyle sürücüyü kavrayamıyor. Böylece sürücü adeta bir sandalyede oturuyor gibi hissediyor kendini. Bunun tek bir avantajı var, o da sürücü yola hakim bir görüş açısının keyfini sürüyor. Yine de oturma pozisyonunda bir sakillik söz konusu. Özellikle vites kolunun konumu rahatsız ediyor.
Marş ile birlikte üç silindirli motor hayat buluyor. 1,2 litre hacimli turbo benzinli motor tüm türevleri gibi rölantide biraz gırıltılı ve hırıltılı çalışıyor. İlk hareket anında nazlı davranan motor 1.800 d/d itibariyle turbonun ürettiği basıncın da etkisiyle canlanmaya başlıyor. Canlı bir şekilde devir çeviren motor nefesi kesilmeden 6.000 devire kadar devir çeviriyor. Motor istekli bir şekilde devir çeviriyor çevirmesine, ama konu vites değişimi olduğunda sürücünün hevesi kursağında kalıyor. Vites yolları belirsiz ve uzun manuel şanzıman vites değiştirme keyfini gölgeliyor.
Direksiyon ve direksiyonun geri bildirimi de sınıfının en iyisi sayılmaz, hatta biraz yetersiz gibi. Tork yükleri kendini çok fazla hissettiriyor. Zaten süspansiyon geometrisi de biraz uyumsuz. Sert karakteristiğe sahip süspansiyon geometrisi ile Opel, kısa yol dalgalarında zıplama eğilimine giriyor ve pek de öyle kontrollü ve dengeli bir sürüş sunamıyor. Söz konusu sert süspansiyon geometrisine karşın virajlarda anlamsız bir salınım oluşuyor, salınımın sonucu olarak çok erken önden kayma eğilimi başlıyor. Üstelik ESP çok erken ve çok sert devreye girerek işi daha da tatsız bir hale getiriyor.
Zaten genel kanı bu tarz otomobillerin viraj ustası olmayacağı yönünde. Kimse de böyle bir beklenti içine girmiyor. Opel’in bu taraklarda bezi olmayabilir, ama diğer iki rakip bu konuda oldukça iddialı. Bunun yerine Opel Euro 6d-Temp normunu karşılıyor, fiyat etiketi daha uygun ve donanımı da oldukça zengin.
Seat her zamanki İspanyol ateşi
Konu teknolojiyi transfer etmek olduğunda bunu en iyi yapan markalardan biri Seat. Markanın ürün gamı eskiden teknik ve kalite olarak basit Fiat modellerinden oluşuyordu. 1986 yılında ise Volkswagen bünyesine girdi. Böylece ürünler Volkswagen platformuyla üretilmeye başlandı. Her zaman ve her gün artan bir yoğunlukla Alman teknik yapısı ateşli İspanyol tasarımıyla süslendi.
Arona da bu noktada bir istisna yapmıyor. Seat Arona, Volkswagen’in MQB A0 platformu üzerine yükseliyor. Bu, kompakt boyutlu bir araç ve buna bağlı olarak rakiplerle aşağı yukarı benzer bir yaşama alanını beraberinde getiriyor. Konu yükleme alanı olduğunda da Arona rakipler kadar cömert olabiliyor. Ancak Opel kadar fonksiyonel olamıyor. Tamam, o kadar fonksiyonel olmayabilir, ama yola çıkınca Seat Arona adeta Opel Crossland X’e toz yutturuyor. Küçük hareketlere anında cevap veren tepkili ve direkt çalışan direksiyon sistemi sürüş keyfini destekliyor. Karayollarındaki virajları büyük bir kıvraklık ve özgüven ile alıyor Seat Arona, hatta bu konuda VW T-Roc’tan bile iyi. Ancak yüksek hızlardaki otoyol sürüşlerinde Seat Arona biraz sinirli ve gergin hissettiriyor. Bu biraz da sert bir geometriye sahip süspansiyondan kaynaklanıyor. Yoldaki bozukluklar doğrudan zıplama eğilimi ve sarsıntı olarak iç mekana yansıyor.
Kullanım ergonomisi ve koltuklar? Genel olarak rahat. Tamam, üç silindirli motorun sesi Volkswagen T-Roc ile kıyaslandığında çok daha fazla kabin içinde kendini hissettiriyor, ancak Seat Arona daha hafif. Bu sayede motor Seat Arona’yı çok daha rahat alıp götürüyor, hem de daha az tüketiyor. Ancak Arona fren performansıyla yakın akrabasına boyun eğiyor ve satış fiyatıyla da doğru orantılı olarak daha az sürüş destek sistemine sahip. Grup her zaman olduğu gibi ürün konumlandırmasını çok iyi ayarlamış durumda.
VW T-Roc zirveye talip
Grup içerisinde yer alan Seat, Skoda ve Volkswagen’in üçü de bu sınıfta yer alıyor. Hepsi de ürününü kendi markasına özgü niteliklerle harmanlıyor. Tüm diğer grup stratejilerinde olduğu gibi bu sınıfta da kozlar Volkswagen lehine kullanılıyor. T-Roc daha büyük olan Golf platformu üzerine yükseliyor. Bu göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir avantaj. Bir kere bagajı daha büyük. Ayrıca sürücü ve beraberindeki yolculara daha fazla yaşama alanı sunuluyor.
Yumuşak dolgu malzemesine sahip arka koltuk sırasında üç yetişkin rahat edebiliyor. Sürücü ve ön yolcu kompakt sınıf seviyesinde konforlu koltuklarla sürüşün keyfini çıkartıyor. Konsol tasarımı ve kumanda elemanları grup standartlarını ve bununla birlikte markaya alışkın müşterilerin beklentilerini karşılıyor. Genel kullanım özelliklerindeki pratiklik nedeniyle dijital göstergelerdeki kişiselleştirme ve ayar imkanları biraz karmaşık gibi gelse de insan buna da kısa sürede alışıyor. Platform olarak Golf’ten yararlansa da iç mekandaki malzeme ve işçilik kalitesi Golf değil de Polo seviyesinde. Ancak kesinlikle rakiplerden daha iyi.
Üç silindirli 1.0 litre hacimli motor adeta markanın en yaygın motoru haline gelmiş durumda. Ailenin en küçüğü Up ile başlıyor ve yük eşeği Caddy’ye kadar birçok modelde kullanım buluyor. İlk hareket anında biraz isteksiz gibi davransa da, motor çok kısa sürede kendini toparlıyor ve T-Roc’un gövdesini itmeye başlıyor. İstekli bir şekilde devir çeviren motorun nefesi kesilmiyor. Motorun istekli ve canlı yapısını yolları kısa manuel şanzıman da destekliyor. Tamam, rakipler kadar hızlı olmayabilir, ama Seat kadar tutumlu bir sürüş sunuyor T-Roc.
Volkswagen T-Roc direkt çalışan ama kesinlikle aşırı hassas olmayan direksiyon sistemiyle sportif sürüşleri destekliyor. Geniş tabanlı lastiklerin de katkısıyla T-Roc yola daha iyi oturuyor. Tatlı sert olarak nitelendirilebilecek süspansiyon sisteminin de katkısıyla genel olarak yol bozukluklarını başarılı bir şekilde filtre ederken ister kısa ve sert yol bozuklukları olsun, isterse de uzun yol dalgaları olsun son derece olgun ve kendinden emin bir sürüş sergiliyor.
Aslında rakipler kötü değil, ancak Volkswagen T-Roc birçok yönüyle rakiplerden daha iyi ve genel değerlendirme sonucu karşılaştırmanın lideri olarak birincilik kürsüsünde poz veriyor.
Sonuç
1- VW T-Roc
Sahneye en son çıkmış olsa da T-Roc rakiplerini her alanda alt etmesini çok iyi biliyor. Geniş iç mekan, verimli ve çekiş gücü yüksek motor, üstün konfor ve güvenlik donanımları ona zaferi getiriyor.
2- Seat Arona
Boyut ve hatta güvenlik donanımları noktasında Arona kuzenine boyun eğmek zorunda kalıyor. Ancak Arona daha hafif ve kıvrak sürüş özellikleri kadar yakıt ekonomisiyle de kıymetli puanlar topluyor.
3- Opel Crossland X
Sınıfının beklentilerini karşılıyor ve neredeyse her disiplinde makul bir performans sunuyor. Fonksiyonel iç mekan, güçlü motor ve çevreci motor gibi özellikler ise zafer için yeterli olmuyor.
Yazı: Sebastian Renz
Fotoğraf: Hans-Dieter Seufert
Son yorumlar