O bir şampiyon. Dört kez Türkiye Ralli Şampiyonluğu’nu kazanmış bir sporcu. Şimdi de TOSFED Başkanlığı’yla adından söz ettiriyor. Serkan Yazıcı’ya WRC’nin tekrar ülkemize gelmesinden gençlere yaptığı yatırımlara kadar birçok soru sorduk o da içtenlikle cevapladı. Kemerlerinizi bağlayın, uzun bir röportaj sizleri bekliyor…
Mert Yılmaz: Öncelikle Dünya Ralli Şampiyonası’nın tekrar ülkemize gelmesinden bahsedelim. Bu süreç nasıl gelişti?
Serkan Yazıcı: Öncelikle şunu söylemek gerekir, başına geçtiğimizde federasyonun durumu ortadaydı. Enkaz edebiyatı yapmak istemiyorum ama bu zaten Türk otomobil sporları camiası tarafından iyi bilinen bir şey. Federasyonun sadece 15 bin TL sponsorluk geliri vardı, bir firma da beş tane otomobil veriyordu. Biz bununla aldık; birçok borç, hakemlere dört yıldır ödenmemiş paralar vardı. Otomobil sporunu nasıl ayaklandırırız diye planlar yaparken, önce uluslararası bir organizasyonu ülkemize getirmek lazım diye düşündük. Çünkü tekrar bir hava yakalamamız gerekiyordu. Ama tabii bütçelerimiz de çok kısıtlıydı. Dolayısıyla dedik ki (ben bunu daha önce de söylüyordum) Marmaris’in yolları bu işe çok uygun, yarış yapmaya çok müsait, burada bir yarış yapalım, en azından istediğimiz kalitede olup olmadığını görelim… 2016’da Marmaris’te bir yarış yaptık ve gerçekten çok güzel geçti. Uzun seneler sonra hem pilotların hem seyircilerin en zevk aldığı yarışlardan biri oldu. O dönemde WRC Promoter GmbH Genel Müdürü Oliver Ciesla’le görüşmek için Monaco’ya gittik. İlk buluştuğumuz zaman imkânsız dediler hatta açıkça yapamazsınız dediler. Daha sonra ısrarlarımızla, kendilerine yarış yapabileceğimizi anlattık. Tamam dediler siz bir çalışın, yapın… Hakikaten ciddi şekilde kafa yorduk ve dünyanın gelmiş geçmiş en kompakt yarışını hazırladık. Dedik ki, bugüne kadar tarihinizde yapılan, kilometre açısından en kompakt yarış olacak. Önce buna inanamadılar fakat ilişkilerimizi sürdürdük. Tabii ciddi bir bütçe ihtiyacı vardı. Biz de bu durumu sayın Cumhurbaşkanımıza aktardık. O da tamam getirin deyince, bütün evraklarımızı hazırlayarak Spor Bakanlığı’na sunduk, onlar da tamam dediler. Böylece 2017 yılı için yarışı aldık ve Barcelona’da imzayı attık. Fakat o dönem Türkiye’nin uluslararası arenada imajının yanlış gösterilmesi gibi problemler vardı. Bu nedenle Motorsporları Konseyi’nden geçmedi ve bize red kararı verdiler. Red kararı gelince tabii şoka girdik. Kasım sonunda imzaladık, aralık ayında konsey vardı ama red alınca moralimiz çok bozuldu. Sonraki dönemde ilişkilerimizi hiç bozmadık hatta onları bile telkin ettik. Ne kadar moralimiz bozuk olsa da bir yıl sonra olur diye hedefledik. Çünkü Cumhurbaşkanımıza da aldığımızı söylemiştik, bakanlarımıza da… Buradaki tek şansımız şu oldu: Biz üç yıllık bir anlaşma yapmıştık. Dolayısıyla bir sene yapılamasa bile ertesi yıl böyle bir hakkımız vardı. Bu sefer de bize bir aday yarış yapmak zorundasınız dediler. Aday yarış olarak da bir önceki senenin çok başarılı geçmiş olması nedeniyle Marmaris’i seçtik. Sonuç olarak yaptığımız en iyi yarıştı. 2017’de Marmaris’te tekrardan bir aday yarış yaptık ve bu yarışa sadece 21 günde hazırlandık. Burada gerçekten tüm ekibimi teker teker kutluyorum. Hatasız bir yarış yaptılar, dakika bile sarkmadı ve dolayısıyla herkes bundan çok mutlu oldu. Böylece 2018 için yarışı almış olduk. Eylül ayının 12-16’sı arasında Dünya Ralli Şampiyonası ülkemize geliyor. Dolayısıyla çok heyecanlandık tabii. Emeklerimiz, insanlarla ilişkilerimizi kuvvetli olması ve devletimizin destek vermesi sayesinde bu sonuca ulaştık.
İlginizi çekebilir
MY: Yarışın kompaktlığı en önemli avantajlarından…
SY: Evet çok kompakt. Başkan olduğumda, zamanında pilotken eleştirdiğim şeyleri düzgün yapmaya çalışacağım diye kendime söz vermiştim. Kompakt bir yarış organize etme fikri de onun için gelişti. Bizden önce sponsorlarla problemler yaşanmış, küstürülmüş, onların zorluklarını çekiyoruz şu anda. Bu nedenle 2018’de ne olursa olsun çok iyi bir yarış yapıp, en azından katılanların, seyircilerin; “vay be ne yarıştı” deyip, ilgisini çekmek için elimizden ne geliyorsa yapıyoruz. Var gücümüzle çalışıyoruz. Üç tane etap tekneyle seyredilebilecek. Monaco GP’sinden sonra belki de tekneden seyredilebilecek ilk yarış. Bu bakımdan da çok heyecanlı. Şunu söyleyeyim, Marmaris’te yapılacak yarışla ilgili WRC organizatörleri bizden daha heyecanlı. En son FIA Güvenlik Delegesi Michele Mouton geldi, son kontrollere imza attı. Kendisiyle bir gazete röportaj da yaptı, Türkiye’yle ilgili oldukça olumlu görüşleri var. Sonuç olarak bizi hiç zorlamadılar. Yani ya biz çok iyiyiz ya da bir şekilde Allah yardım ediyor. Geldikleri zaman önemli bir eleştiri almıyoruz. Yaptıkları kontrollerin sonuçları hep güzel geliyor. Bu arada katılım da çok yüksek olacak çünkü sadece WRC değil WRC2 ve WRC3 pilotları da Türkiye’ye gelecek. Ülkemizin tanıtımı için çok çok önemli bir organizasyon. Dediğim gibi Avrupa’da Amerika’da Türkiye’yle ilgili yanlış bir algı var ve medyaları da bunu körüklüyor. Bunun gibi büyük organizasyonların Türkiye’ye gelmesiyle, bu algı tamamen silinecek. Sadece WRC’den bahsetmiyorum, bunun gibi benzeri organizasyonların ülkemize gelmesi için her türlü desteğin verilmesi gerek diye düşünüyorum. Devletimiz de bu konuda zaten gerekli adımları atıyor.
MY: Uluslararası yarışların ülkemize gelmesi çok önemli ama seyirci yabancılarla yarışan Türk pilotlar da görmek istiyor. Bu konuda ne gibi çalışmalarınız var?
SY: Zaten en önemli detay bu. Biz de Türkiye tarihinde belki de hiç yapılmamış şeyleri yapmaya çalışıyoruz. Ben de pilotluktan geldiğim için bütün federasyonların çalışma şeklini gördüm. Şu anda federasyonumuzun desteklediği sporcular var. Geçen sene birçok sporcumuzu destek yarattık. Şu anda pistte bir gelecek görüyoruz. Oldukça genç ve kabiliyetli pilotlar var. Öncelikle Ayhancan Güven’i ve Berkay Besler’i sayabilirim. Tabii bunların arkasından gelecek genç bir nesil de var. Dolayısıyla pistte bir gelecek olduğuna inanıyoruz. Ayhancan’ın Formula 1 yarışlarından önce düzenlenen Porsche Super Cup’ta dünya şampiyonu olmasını istiyoruz. Tabii ki oralarda ancak büyük sponsorluklar ya da devlet desteğiyle bir yerlere gelinebilir. İki sene içerisinde gerekli desteği bulabilirsek, Ayhancan’ın gerçekten dünya şampiyonu olacağına inanıyorum. Bu desteği bulmaya çalışıyoruz, örneğin Spor Toto’nun çok önemli destekleri var. Ayhancan’ın da bir-iki sponsorluk görüşmesi bulunuyor. Bunlar gerçekleşirse Ayhancan’ın Porsche Supercup Şampiyonu olmasını istiyoruz. Sadece bu şampiyonluk bile çok önemli bir başarı ama oradan da bir yere atlama ihtimali var çünkü yaşı çok küçük. 20 yaşında bunu başarabilirse, Formula 1’de yarışabilecek kapasitede bir pilotumuz olabilir diye düşünüyorum.
MY: Halihazırda yarışan gençlere olan desteklerinizin yanında, bu spora başlamak isteyenler ile ilgili nasıl projeleriniz var?
SY: Dediğimiz gibi biz hep yapılmayanları hayata geçirdik ve geçirmeyi planlıyoruz. Ben 17 yaşında yarışmaya başladım ama ancak 27 yaşında bir takıma girebildim. Dolayısıyla 10 senem benim için tamamen kayıptı. Eminim o 10 senede Türkiye’deki herkesi geçebilirdim. Hatta gerekli desteği görseydim 19-20 yaşında da geçebilirdim. Bunu iyi bildiğim için biz de ne yaptık? TOSFED Yıldızını Arıyor diye Fiat’la birlikte bir proje geliştirdik ve bunu ücretsiz yaptık. Bazıları diyor ki 500 TL para alıyorsun. O 500 TL’yi almamızın bir nedeni var. Öncelikle bu lisans parası. Lisans ücretini de almayabilirdik ama o zaman 10 bin kişi arasından bir eleme yapmamız gerekirdi. Ayrıca elemeye katılanların da inancını sorgulamamız lazımdı. Biz de dedik ki, yarışçı olmak isteyen bir sürücü kendine inanıyorsa, o 500 TL’yi ne yapar eder bulur ve oraya girer. Sonuçta kazanan 12 kişiye paralarını geri ödüyoruz. Geçtiğimiz hafta ilk şampiyonumuz ortaya çıktı ve Onat Telkenar kazandı. En son yarışa ben de gittim, seyrettim. Gencecik çocuklara böyle bir fırsat verilmiş olması çok önemli. Aslında onlar şimdilik pek farkında değil böyle bir fırsatın ne demek olduğunu. Onat Telkenar ve podyuma çıkan diğer iki genç pilot, bu yıl Fiat takımıyla birlikte altı yarışa girecek. Kendilerini gösterirlerse; Yağız Avcı, Murat Bostancı ya da Ayhancan Güven gibi pilotları örnek alırlarsa, önlerine bir yol açılmış olacak. Bu sene de TOSFED Yıldızını Arıyor projesine 350 başvuru oldu, elemeler devam ediyor ve ikinci seneki şampiyonlar ortaya çıkacak. Fiat takımında yarışmasının yanında Onat’ı yurtdışında, buz üstünde eğitime götüreceğiz. Şampiyonlar Şampiyonası’nı kazanan Can Tolon’un da böyle bir hakkı vardı biliyorsunuz. Dolayısıyla elimizden gelen her şeyi gençler için yapmaya çalışıyoruz. Bazı özel PR çalışmaları yaparak, bu çocukları göz önüne çıkartmak için elimizden geleni yapıyoruz. Sonuç olarak, bir federasyonun asli görevi sporcu yetiştirmektir.
MY: Sponsorları ve markaları spora çekmek için neler yapıyorsunuz?
SY: Bu bir süreç. Başından beri söylüyorum, basamakları birer birer çıkmak lazım. Netice itibarıyla ilk sene bir enkazı ayağa kaldırmaya çalıştık, ikinci sene uluslararası bir organizasyona imza atıyoruz. Üçüncü sene de mutlaka bir şeyler gelecek. Bu basamakları teker teker çıktığınız zaman markalar da spora girecektir. Motorsporlarında kendilerine ait bir şey görüyorlarsa gelmemeleri için bir neden yok. Burada kulüplerin pozisyonu da çok önemli. Kulüpler güçlü olduğu zaman daha iyi organizasyonlar yapma imkânı olacak. İyi organizasyonlara da yüksek katılım gerçekleşecek. Markalar bir yere girdiği zaman, o organizasyonların önce kalitesine bakıyor. Bu nedenle kaliteli organizasyonların artırmamız gerekli. Tabii sadece ralliden bahsetmiyorum. Bana sorarsan, Türkiye’nin yükselen yıldızı drift. Pilotlar açısından da bir numaram pist çünkü şu anda orada bir ümit görüyorum. Tabii off-road’dan da Dakar yapabilecek pilotlar çıkarabiliriz. Keşke rallide de dünya şampiyonu olabilecek pilotlarımız olabilse. Yağız Avcı, Murat Bostancı, Orhan Avcıoğlu ve Buğra Banaz gibi genç pilotlarımız şu anda zaten WRC ve ERC’de mücadele ediyor.
MY: TOSFED’in kulüplere ne gibi destekleri var?
SY: Geldiğimizden beri kulüplere her türlü desteği veriyoruz. Birincisi maddi olarak desteğiz. İkincisi TOSFED Yıldızını Arıyor projesi dahi kulüplere önemli bir destek. Çünkü diyelim ki Trabzon’da yaşıyorsunuz ve Trabzon’da bir kulüp var. Bu kulübe gidiyor, “ağabey ben otomobil yarışçısı olmak istiyorum” diyorsunuz. Bizde eskiden nasıldı? Bu genç çocuğa, özellikle parası da yoksa “ne işin var, uğraşma bu işlerle” denirdi. Ama şimdi kulüp başkanı, yöneticisi ya da kulüple ilgili herhangi biri, o çocuğu TOSFED Yıldızını Arıyor projesine yönlendirebiliyor. Kulüplerin, başarılıysan zaten orada devam edersin diyebileceği bir argüman oldu ellerinde. Bu paradan puldan çok daha önemli. Çünkü bir kulüp, genç bir çocuğu yarıştırabilecek güce sahip değilse ne diyecek? Cup’a girmen lazım ama şu kadar para vermem lazım… En ucuz özel kupa 10-20 bin Euro. TOSFED Yıldızını Arıyor ise 500 TL yani 100 Euro, bu cup’ların 1000’de biri. Dolayısıyla gençler, bu organizasyona dahil olduklarında, hakikaten iyilerse yarışçı olma şansları var. Bu da federasyonun kulüplere sağladığı önemli bir imkân haline geliyor. Bunlar haricinde kulüp başkanlarımızın yüzde 95’iyle çok iyi bir ilişki içinde olduğumu söyleyebilirim.
MY: Pist ve parkurlara seyirci çekmek için neler yapıyorsunuz?
SY: Bundan önce de Türkiye’de WRC yapıldı ama etaplara parayla giriş gibi anlamsız işlere imza attılar. Bunlar hep yanlıştı. Oradan gelecek paradan ne olur? Bizim yarışımızda bütün etaplara giriş ücretsiz, para pul istemediğimiz gibi üstüne ne katabiliriz, onu düşünüyoruz. Ben bütün kulüp başkanlarına söylüyorum. Bir yemek firmasından sponsorluk karşılığı yemek hizmeti sağlayın, gazozcudan gazoz alın, mutlaka kasanıza para girmesine gerek yok. Bu imkânları da seyirciyle paylaşın.. Bu sistem, zaman içinde oturmaya başladı, heyecan da yarattı. Dolayısıyla seyircinin gelmesi için elimizden geleni yapıyoruz. Şehir merkezlerinden bedava otobüsler kaldırıyoruz. Seyircinin artması için yarışları biraz da Anadolu’ya götürmek lazım. Artık inanın bana İstanbul, Bursa gibi yerlerde, bu büyüklükte bir ilgi yok. Tabii şehir içinde bir yarış düzenlemediğiniz müddetçe… Yarışların Anadolu’ya gitmesi lazım. V1 Challenge’ın Anadolu kentlerindeki şehir içi yarışları ne kadar ilgi çekiyordu hatırlarsanız. Ama bu kadar ilgi olduğu zamanlarda bile sponsorlarda hep bir sıkıntı oldu. Maalesef Türkiye’de motorsporları kabullenilmiyor. Bunun en büyük sebebi de yarış sırasında kazananın değil de kaza yapanın daha büyük haber olması. Aslında bu öyle büyük bir kayıp ki ülkemiz için. Bütün Ar-Ge burada. Benim hayallerimden bir tanesi, üniversitelere yedek parça verip, onlara araba ürettirip, en iyi pilotlarımızı bu otomobillerle yarıştırmak. Tabii bu projelerin markalar tarafından da desteklenmesi lazım, kolay işler değil. Baktığınız zaman yarış gelişimdir, yarış Ar-Ge’dir. Sanıyorlar ki, o bunu geçti, bu onu geçti… Aslında iyi ayar yapan yarışı kazanır. En kaliteli lastiği kullanan mücadeleden galip ayrılır.
MY: Lastik demişken, aklıma Petlas örneği geldi…
SY: Evet, motorsporlarına destek olmaya başladılar. Petlas, gerçekten çok iyi lastikler üretiyor ve bildiğiniz gibi Türkiye’nin lastiği. Ben fabrikalarını ziyaret ettim, Petlas’ın ürettiği lastikler gerçekten üst düzeyde. Ama baktığınız zaman Petlas’ın kendini anlatabilmesi için yarış kazanan bir lastik markası olması lazım çünkü dünya devleriyle rekabet ediyor. O zaman çok farklı bir marka algısı olur. Dolayısıyla iyi lastik üretmek yetmiyor. Belli alanlarda da başarı kazanman lazım. Ona bakarsan bugün birçok modacı var, böyle düşünseler hiçbiri defile yapmazdı. Yaptığınız ürünü insanların gözünün içine sokmanız lazım. Bu da ancak otomobil yarışlarıyla olur. Petlas yavaş yavaş işin içine girmeye başladı, yarış lastiği geliştiriyorlar ama ben tamamıyla onları işin içinde görmek istiyorum ve çalışmalarını hayranlıkla izliyorum. Umarım başarırlar çünkü kendilerine de fayda sağlayacaklar. Sporcularımıza ve Türkiye’ye de fayda ama bunu başarırlarsa öncelikle kendi firmalarına önemli bir imaj sağlayacaklar.
MY: Pilotlar açısından ilk önceliğim pist dediniz. Yeni pistler yapılacak mı?
SY: Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinin hepsinde, kasabalarda bile pist var. Bizim ülke olarak şunu söylemeye hakkımız yok: İnsanlar caddelerde, şehir içinde hız yapmasın… Biz bu insanlara caddelerde hızlı kullanmamaları için ne yaptık? Dolayısıyla bizim her ilde bir pistimiz olması lazım. Hatta bunu dünyada şöyle uyguluyorlar: Bu pistleri, daha az gelişmiş illere yapmışlar. Bizde de Urfa’da, Mardin’de, Rize’de, Konya’da olması lazım. Bu tür yerlerde 1.5-2.0 km’lik pistler yapılır, insanlar gelir, belli günlerde sabahtan akşama kadar hız tutkusunu orada yaşar. Kendi otomobilleriyle, yarış otomobilleriyle, kiralık araçlarla gazlarlar ve bu duygularını güvenli bir ortamda tatmin ederler. Kaba tabirle, toplumun gazını almak lazım, hızlı gitmek isteyen piste gider… Şimdi bakıyorsunuz, Ankara’nın nasıl bir pisti olmaz? Böyle bir şey olabilir mi? Ankara’da insanlar sokaklarda yarışıyor, biz bu yarışları nasıl durduracağız diye düşünüp duruyorsunuz. Bunu biz durduramayız. Adam yarışıyor, içinde o ruhu var. Bu insanlara bir pist yapmak zorundayız. Ankara’da pist olacak ki, gidecek oraya, ister otomobili ister motosikletiyle gazlayacak, keyfini alacak ve evine dönecek. Bu kadar basit.
MY: Kenan Sofuoğlu’nun Düzce’de bir pist projesi var bildiğimiz kadarıyla…
SY: Evet, kendisi çalışıyor şu anda. Kenan tabii bizim için çok büyük bir şans. Kenan’ın hem sporculuğu hem de karakterini çok takdir ediyorum, çok da iyi anlaşıyorum. Ben Kenan’ın, meclise de girdiğinden dolayı motorsporları için çok faydalı işler yapacağına inanıyorum. En azından derdimizi anlatacak biri olur. Çünkü topluma bunu anlatabilmek çok zor. Yarış dediğinizde herkes korkuyor, korkutmuşlar. Dünyada öyle değil, git bir Almana yarıştan korkmaz. İngiliz, Fransız yarışı iyi bilir. Neden? Yarışın ne olduğunu bilir çünkü onun markasının dünyaya açılmasıdır. Porsche’nin kendini dünyaya göstermesidir. Sebastien Ogier’nin ülkesini tanıtmasıdır. Onlar bununla övünür. Bizde hep bu duyguları bastıralım, yarışmasınlar diye gelişiyor olay. Umuyorum bunlar zaman içinde aşılacak. Bizim yanlış düşünme gibi bir durumumuz yok çünkü dünya uzun zamandır böyle yapıyor.
MY: TOSFED’in trafik güvenliği ile ilgili çalışmaları var mı?
SY: Evet, trafik güvenliği ile ilgili olarak sosyal sorumluluk projelerine imza atıyoruz. Kadınlar kurulumuz organize ediyor. Velinin karnesi diye bir proje yaptılar. Bu anlamda tebrik ediyorum onları, büyük emeklerle bu işi kotardılar. Çocuk arkada oturuyor, annesine-babasına doğru mu yaptı, yanlış mı yaptı diye karne veriyor. Hem o çocuğun gelişimini sağlıyor hem de anne-babasının daha dikkatli olmasını sağlıyor. Bence müthiş bir sosyal sorumluluk projesi. Bunun bütün Türkiye’ye yayılması lazım.
MY: Bildiğim kadarıyla FIA Motorsporları Konseyi’ne de seçildiniz…
SY: Evet, bu konseye seçilmek bizim için çok büyük bir gurur. Orada olmak, sadece benim değil ülkemiz için de gurur kaynağı. Düşünebiliyor musunuz, dünyadaki motorsporlarıyla ilgili bütün kararlar senin oylamandan geçerek sonuca ulaşıyor. Bu çok önemli bir şey ama orada kalabilmek, faydalı olabilmek, o ortamda Türkiye adına bir şeyler konuşabilmek de önemli. Bana bir görev verdiler, Doğu Avrupa’nın Karting Başkanı yaptılar. Hiç de anladığım bir konu değil ama kartinge hep inandığım için bir şeyler başarabileceğiz diye düşünüyorum. Türkiye içinde kartingle ilgili projelerimiz olduğunda, orada da konuşabileceğiz. Motorsporları Konseyi’nde olmak, hem orada ülkemizi temsil etmek hem de bir şeyler öğrenmek için çok önemli. Biliyorsunuz FIA Başkanı Jean Todt bu spor için efsane bir isim, ağzından çıkan her şey bir olay. Dolayısıyla oralarda vizyonumuzu geliştiriyoruz. FIA’da sunmak istediğim bir proje var. Bayrakların yarışması çok önemli diye düşünüyorum. Türk bayrağıyla bir çocuğun yarışması, İtalyan, Fransız bayrağı ile gençlerin yarışması… Hayalim şu: 80 ülke mi var? Herkes en hızlı pilotunu göndersin, bunlar kendi aralarında elensin, eşit arabalarla, bayraklarıyla yarışsınlar. Bu çok heyecan verici bir şey olur. Çünkü Formula 1 ya da WRC’de bir Türkün başarılı olması çok uzun soluklu bir proje. Ama burada yani bayrakların yarıştığı şampiyonada, Eurosport gibi devlerin yayınladığı bir mücadelede başarılı olabiliriz. Orada olmamızın bize çok büyük faydası olur. Sonuç olarak, FIA’da ulaşamadığımız kimse yok. Formula 1’in sahibi bile gelip bize bilgi veriyor. Dolayısıyla bunu ülkemiz adına faydaya çevirebiliriz.
MY: Ralliden gelme bir şampiyonsunuz ama son zamanlarda drift’e büyük ilginiz var. Motorsporlarının bu dalı hakkında neler düşünüyorsunuz?
SY: Ben drift pilotlarına hayranım. Şundan dolayı hayranım çünkü müthiş bir arkadaşlıkları var. Bugün bir drift yarışının ödül törenindeki kalabalığı, Türkiye Ralli Şampiyonası’nın bütün takımları bir araya gelse göremezsin. Müthiş bir bağları, harika bir arkadaşlık ortamı var. Onun dışında süper spektaküler, seyirciyi tatmin eden, çok seyircisi olan bir spor dalı. Bu nedenlerle bana göre bir numara ve son gözdem drift. Ama Türkiye’de bir tane drift pisti yok, bu ne kadar acı. Buradan bütün belediyelere sesleniyorum, belediye seçimleri de yaklaşıyor. Yapsınlar, çok da büyük bir alana ihtiyaç yok. 40-50 dönüm bir yer yetiyor. Düzgün bir drift pisti yapan belediyeye, söz veriyorum federasyon olarak yılda beş tane yarış vereceğiz. Bu pist ilk olduğu için Türkiye Şampiyonası’nı oradan götüreceğiz. Her yarışa da 10-15 bin kişi gelecek, inanılmaz bir seyirci kapasitesi olacak. Ama bunun için insanları ikna etmek zor çünkü bizde varsa yoksa futbol. Netice itibarıyla yapsalar farkını görecekler. Driftle ilgili daha iyi şeylere imza atmamız lazım. Başkanlığımız süresince Türkiye’ye bir-iki tane drift pisti kazandırmak hatta bir dünya şampiyonu çıkartmak hayallerim arasında. Drag da çok ilgi çeken bir dal ama aynı şekilde pistimiz yok. Hep aynı konuya geliyoruz, bugün Türkiye’nin tek sıkıntısı pistlerinin olmayışı. Şu anda örnek bir proje üstünde çalışıyoruz. İzmit Valimiz ki, kendisine sizin aracılığınızla tekrar teşekkür ederim, bu projeyle ilgileniyor. Şu anda Körfez Pisti’nin olduğu alanı belediyeye vereceğiz. Onların da bize harici bir yerde pist sözü var. Bunu başarırsak, içinde normal bir yarış pistinin yanında; drag, drift, karting ve off-road alanları da olacak. Hepsinin içinde barınacağı bir spor tesisi hedefliyoruz. Bizim için öyle çok büyük tribünler önemli değil, bu işler insanların ilgisinin zaman içinde artmasıyla geliştirilir. Devletimiz ya da belediyelerimizden isteğimiz; bize pist için alan ayırması, asfalt hizmeti vermesi ve yarış otomobillerinin gireceği padok alanını yapmaları. Seyirci alanları, tribünler, yeme içme alanları gibi hizmetleri biz düzenleriz. Bu örnek bir pist olacak. Sadece bir tane yaptık, devamı gelmeyecek düşüncesi de yanlış. Öyle olursa bir anlamı yok.
MY: Son olarak söylemek istedikleriniz neler?
SY: Bizim derdimiz bu sporu ileri götürmek, bunun için var gücümüzle çalışıyoruz. Sonuç olarak, otomobil sporunda beni rahatsız eden hiçbir şey yok. Baktığınız zaman yarış sayılarımız artıyor. Pilotlar, otomobiller, takımlar, markalar fazlalaşıyor. Bu nedenle çok mutluyum. Onun haricinde genç sporcularımızın ön plana çıkmasından çok gururluyum. Bu sporu yapmak isteyen gençlere imkânlar tanıdığımız için memnunum. Kısacası sporun içinde huzursuzluk ortamı olmaması benim için çok önemli. Netice itibarıyla, bugün sporun geneline baktığımız zaman bir uyum var. En azından kimsenin kafasında bir soru işareti yok, onu hissediyorum. Bizi desteklediklerinden dolayı, spor severlere, hakeminden pilotuna kadar tüm camiamıza ve devletimize teşekkür ediyorum…
Son yorumlar